Almanya seçim sonuçları: Merkez sağ kazandı, aşırı sağ yükseldi

Elizabet

Administrator
Yönetici
Katılım
Ocak 16, 2025
Mesajlar
335,710
Tepkime puanı
0
Tuana Bıldırcın - Araştırmacı

2025 federal seçimlerinde Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) ve Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) ittifakı, oyların %28,6’sını alarak birinci parti oldu. Göçmen karşıtı politikalar yürüten aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisi de %20,8 oyla ikinci sıraya yerleşen parti oldu. Sosyal Demokrat Parti (SPD) ise tarihi bir düşüş yaşayarak %16,4 oyla üçüncü sıraya geriledi. Bu seçimlere damga vuran partiler AfD ve Sol Parti (Die Linke) olurken 2021 seçimlerinden bu yana en belirgin görülen değişim, Almanya haritasının doğu (AfD) ve batı (CDU) olarak ikiye bölünmüş olması ve SPD’nin büyük yenilgisi oldu.

TRAFİK LAMBASI KOALİSYONUNA VEDA​


Geçtiğimiz dört yıl boyunca Almanya; Yeşiller, SPD ve FDP’nin oluşturduğu üçlü koalisyon tarafından yönetiliyordu. Ancak koalisyon içi çekişmeler ve ekonomi politikalarındaki anlaşmazlıklar nedeniyle geçtiğimiz aylarda güven oyu kaybedilerek erken seçime gidildi. Seçim sonuçları halkın bu koalisyondan memnuniyetsiz olduğunu gösteriyor.

Koalisyon ortaklarından ve koalisyonun dağılmasının nedeni olarak görülen neoliberal FDP, %4,3 oy alarak %5 barajını geçemedi ve meclis dışı kaldı. FDP, oylarını büyük oranda CDU (yaklaşık 1 milyon oy) ve AfD’ye (yaklaşık 870 bin oy) kaptırdı.

2021’de pandemiyle birlikte önemli bir yükseliş yakalayan Yeşiller de bu dönemde %3’lük bir düşüş yaşadı ve 700 bine yakın oyunu Sol Parti’ye kaybetti.

AFD’NİN YÜKSELİŞİ VE GÖÇMEN KARŞITLIĞI​


Bu seçim, Almanya’nın birleşmesinden bu yana en yüksek katılımla gerçekleştirilen seçim oldu (%82,5). Analizlere göre, önceki seçimlerde sandığa gitmeyen seçmeni sandığa gitmeye ikna eden parti AfD oldu. AfD, özellikle Doğu Almanya’da, ekonomik sorunlar, sosyal güvencesizlik ve göçmen karşıtlığını merkeze alan politikalarıyla büyük destek kazandı. Ayrıca, AfD işçi sınıfı içinde %38’e ulaşarak SPD’yi geride bıraktı ve en yüksek oy oranını aldı.

Bu sırada Donald Trump ve Elon Musk, seçim sürecinde AfD’ye açıktan destek verdi. Seçim gecesi AfD lideri Alice Weidel, Musk’ın kendisini telefonla arayarak bizzat tebrik ettiğini açıkladı. ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance de daha önce Almanya ziyaretinde CDU ve SPD’nin zayıf kaldığını, AfD’nin göç politikalarını desteklediğini belirtmişti.

AfD, aldığı bu desteklerle ve Almanya’daki ekonomik belirsizliğin yarattığı korkuyu göçmenlerin üzerine yıkarak büyük bir yükseliş yaşadı. Özellikle tam seçim öncesi sığınmacılar tarafından gerçekleştirilen art arda saldırılar, Almanya’da gündemi tamamen göçmen ve sığınmacı karşıtı bir yere çekti. Fakat bu noktada merkez sağ, merkez sol ve sol popülist partilerin de AfD’nin ajandasına uyarak göçmen karşıtı söylemlerde bulunması kendilerine oy kaybettirdi ve bu oyların AfD’ye gitmesine yol açtı.

Sol Parti’den ayrılarak kendi partisini kuran Sahra Wagenknecht’in partisi Bündnis Sahra Wagenknecht (BSW), kuruluşunun ardından hızlı bir yükseliş yaşasa da, son dönemde popülaritesini kaybetti ve %4,97 oy alarak baraj altında kaldı. Parti, özellikle göç politikaları ve Ukrayna savaşı konularında sert söylemleriyle dikkat çekmiş, bu strateji başlangıçta özellikle Doğu Almanya’da başarı getirmişti. Birçok insan BSW’nin AfD’den oy çalacağını umuyordu. Ancak Friedrich Merz liderliğindeki CDU’nun sağa kayması, göç karşıtı seçmenlerin yönünü değiştirdi ve BSW’nin AfD’ye alternatif olma iddiasını zayıflattı. Aynı zamanda, partinin sert göç politikaları, sendikalar içindeki sol kanatta da rahatsızlık yarattı ve önemli kopuşlara neden oldu. Wagenknecht’in hem sol hem de sağ seçmeni bir arada tutma çabası ve popülist söylemleri başarısız oldu. Yani bir nevi BSW göçmen karşıtı politikalarla kendi ayağına sıktı. Yine aynı şekilde Yeşiller Partisi şansölye adayı Robert Habeck de göçmenler için daha sıkı bir politika yürüteceğini sinyalleyerek muhafazakâr seçmeni çekmeye çalışırken oy kaybı yaşadı.

Bunun yanında AfD’nin oylarına bakıldığında 1 milyona yakını CDU/CSU’dan, 720 bini SPD’den ve 890 bini de FDP’den geldiği gözüküyor. Bir yandan bunun kaynağı koalisyona duyulan memnuniyetsizlik olurken bir yandan da merkez sağın da göçmen karşıtı söylemlere yönelmesinin kendilerinden çok AfD’ye kazandırdığı sonucu çıkarılabilir. Bu söylemler yükseldikçe ve meşrulaştıkça insanların en radikal çözüme ulaşabilecekleri partiye, yani aşırı sağa yöneldikleri gözüküyor.

GÖÇMENLER ALMANYA’NIN TEK KONUSU MU?​


Parlementodaki partiler sürekli olarak kendilerini AfD’den uzak tutmaya çalışsa da AfD’nin göçmen odaklı ajandasına uymaya devam ettiler. Almanya’da "Brandmauer" (güvenlik duvarı) kavramı, aşırı sağın sistem dışı bırakılması anlamına geliyor. Fakat Ocak ayında CDU’nin göçmen karşıtı bir yasayı AfD’nin oylarıyla parlementoda geçirmesi, "güvenlik duvarı"nın aşılması olarak görüldü ve CDU lideri Merz’in bu iş birliği Merkel tarafından bile eleştirildi.

Sol Parti’nin yükselişinde de, parti eş başkanı Heidi Reichinnek’in Merz’i, bu iş birliği nedeniyle sert bir şekilde eleştirmesi etkili oldu. Reichinnek’in paylaştığı video 8 milyona yakın kişi tarafından görüntülendi ve 900 bine yakın beğeni aldı. Bu videoda sözlerini ‘Güvenlik duvarı biziz, gerekirse sokaklara çıkacağız’ diyerek bitirdi. Göçmen ve sığınma politikaları Almanya seçim gündemini domine ederken Sol Parti (Die Linke) yaşadığı bölünmeye ve 2021’de (%4,9 oy almışlardı) yaşadığı krize rağmen yürüttüğü politika sayesinde %8,8 oy alarak sürpriz bir başarıya imza attı.

Bu noktadan itibaren hem sosyal medyayı hem de yerel örgütlenmeleri çok aktif şekilde kullanan Die Linke, göç politikaları yerine barınma, asgari ücret ve sosyal güvence üzerinden politikalar üretti. Son yıllarda artan enflasyon, yaşam maliyetlerindeki artış ve gelir eşitsizliğini gündemine aldı. Bu noktada, Die Linke’nin “Zenginleri vergilendirin” ve “Barınma hakkı temel bir insan hakkıdır” gibi kampanya sloganları özellikle genç seçmenler arasında güçlü bir destek aldı.

KRİZDEN ÇIKIŞ?​


Seçimlerin beklenen sonucu, CDU liderliğinde SPD ile kurulacak bir koalisyon hükümeti olarak gözüküyor. CDU lideri Merz, Trump ve Musk’ın seçimlere müdahalesinden rahatsız olduğunu ve Avrupa’nın ABD’ye olan bağımlılığını azaltması gerektiğini vurguluyor. Bir yandan da seçimler, Almanya’daki siyasi kutuplaşmanın derinleştiğini ve özellikle doğu ile batı arasındaki ayrımın belirginleştiğini ortaya koyuyor. AfD’nin doğuda büyük bir güç kazanması, Almanya’nın Berlin Duvarı’nın yıkılmasının ardından hâlâ bu bölgesel farklılıkları tam anlamıyla aşamadığını gösteriyor.

Ancak seçimler, yalnızca aşırı sağın yükselişi açısından değil, sol için de yeni bir fırsat yaratması bakımından önemli. Die Linke’nin toparlanması, merkez solun politikalarındaki yetersizlikler ve genç seçmenlerin sol eğilimli partilere yönelmesi, solun yeniden güç kazanma potansiyeline işaret ediyor. Ancak bu yükselişin kalıcı olup olmayacağı, sol partilerin izleyeceği stratejiye bağlı. Alternatif bir söylem üreterek ve sağ partilerin göçmen karşıtı ajandasını reddederek güçlenen sol, bir kez daha sağ politikaları taklit etmenin yalnızca sağ partilere yaradığını göstermiş de oldu.
 
Üst