- Katılım
- Ocak 16, 2025
- Mesajlar
- 340,538
- Tepkime puanı
- 0
Anne, baba, öğretmen ve birçok yetişkinin yakınma konusudur çocukların büyüklerini dinlememesi. Dinlemek, yaşı ne olursa olsun insanların öğrenme ve topluma uyumu konusunda çok önemli. Özellikle çocuklar, çevresindekileri dinlediklerinde daha çok öğrenir ve deneyim kazanır. Burada yakınılan “dinleme” konusu, daha çok öğütlere kulak asmamaktır. Bu yakınma, aslında çocuklarla büyüklerin ilişkilerindeki kopuşu da dile getirir. Peki, büyükler ne yaparsa çocuklar onları dinler? Ya da kendilerini onlara dinletmek için neleri yapmamalı büyükler? Büyükler, çocuklara bir şey anlatırken öncelikle kızmamalı. Kızgınlıkla söylenen sözler, çocukların belleklerini kavurup yakan bir od olur. Bu od, bellekleri yakarken anlamanın yerini, büyüklere karşı savunma dürtüsü alır. Çocuklara kızarak bir şey anlatmak, onların beyinlerine akıtılan bir ağı. O, beyni de algıyı da anlamayı da ağılayıp felç eder. Kızgın kişi, aynı zamanda azarlar da karşısındaki çocuğu. Kızgınlıkla azarlama; çocuğa dışlanma, sevilmeme, varlığına saygı duyulmama, istenmeme, değer verilmeme duygusunu uyandırır. Bunu yapan büyüğünün kendisini sevmediğini, düşman gibi gördüğünü düşündürür ona. Böyle bir durumda, çocuğun büyüğüne kulak verip dinlemesi olanaksız. Çünkü büyüğü, karşısındaki çocuğa bir şey anlatmak için onunla tüm köprüleri atmıştır. Köprüsü olmayan coşkun ırmaklara girecek çocuğun önünde boğulmaktan başka bir seçenek bırakmıyor bu yolu seçen büyüğü. Bazı büyükler, çocukların diledikleri gibi davranmadıklarında, kendi sözlerini dinlemediklerinde onlara küserler. Bu, en tehlikeli bir ilişki, aslında ilişkisizlik türü. Çocuğa küsmek ne demek? Bu, çocuğa verilen en büyük ceza… Çocuklar, büyüklerinin sevgi, saygı, şefkatlerine gereksinim duyar. Bu duygularla kendilerini güvende görürler. Onlara küsmek, onların güven duygularını zedeler. Böylece tutundukları yaşam dalı kırılıverir onların gönlünde. Bu da özgüven kazanmalarını engeller. Özgüvensiz birinin yaşam savaşımında başarılı olması olanaksızlaşır. Kısacası çocuğumuzu, kendi elimizle başarısızlık çukuruna atarız. Çocukların yaptıkları ufak tefek yanlışları abartmamak gerekir. Büyük olsun küçük olsun her insanın yanlış yapabileceğini düşünmeli. Yanlış yapmayan kişi, doğruyu da yapamaz. Doğru da yanlış da yaşamın olağan akışı içinde birliktedir, tıpkı gece gündüz gibi. Bir varlığın, kavramın, davranışın karşıtı yoksa kendisi de yoktur. Çünkü dünyada her şey karşıtıyla var. Yaşam karşıtların birliği ve onların iç savaşımıyla var olur. Yanlışları, çocuğun öğrenmesi ve ders alması için fırsatlar olarak görmeli. Büyükler; pireyi deve yapmak yerine, deveyi pireye dönüştürmeli ve bunun için çaba göstermeli. Çocukların yanlışlarını abartmadan düzeltme yoluna gidilmeli. Bazı ufak tefek yanlışları da görmemek gerek. Büyüklerin çocuklara karşı yaptığı en büyük yanlış, onları sürekli suçlamaları. Üst üste gelen suçlamalar, geleceği kuracak olan insan yavrusunun hem beyninde hem de yüreğinde derin yaralar açar. Bu yaraları iyileştirmek oldukça zor. Bir kişiyi suçlarken onu dışlayıp aşağıladığımızın da farkına varmalı. Her suçlamanın altında “Sen bir işe yaramazsın.” düşüncesinin yattığını da belirtmeliyim. Karşısındakini sürekli suçlamak, onunla ilişkiyi tamamen koparır. Gönüller arasındaki köprü yıkıldığında ortada ne sevgi ne saygı ne de güven kalır. Karşısındakine sevgi ve saygısını yitirmiş bir çocuğun bu kişinin söylediği sözlere inanması beklenemez. Çocukları suçlamak yerine, onları anlamaya çalışmak gerek. Çocukların niye yanlış yaptıklarını, sorumluluklarını niçin yerine getirmediklerini, derslerine neden düzenli bir biçimde çalışmadıklarını anlamalı. Bunları yapmamalarının nedenlerini iyi belirlemeli. Bu nedenleri ortadan kaldırmak için elbirliğiyle savaşmalı. Bu konuda özne, çocuk olmalı. Anne, baba ve öğretmenler ise bu savaşta çocuğa yardım etmeli, destek olmalı. Sorunların çözülmesi için iyi niyetli yardım ve destekler, çocuğa güç katar yaşam yolculuğunda. Çocuğumuzu anlayarak sorunlarını çözeriz. Anlamadığımız bir insanın sorunlarını da anlayamayız. Anlayamadığımız sorunu çözmemiz de olanaksız. Bir sorunu anlamak, o sorunun çözümü için çıkış noktası. Büyükler, çocuklarını anlamak zorunda. Bu konuda başka bir seçenekleri yok! Bazı anne, baba, öğretmen ya da geniş aile büyükleri sürekli söylenirler çocuklara. Bu söylenmeler, bıktırıcı, sıradan bir durum alır kısa zamanda. Böyle olunca da çocuk, söylenenlere kulak asmaz. Çünkü büyüklerinin ağızlarını açtıkları anda neler söyleyeceklerini bilir. Aynı şeylerin sürekli yinelenmesi, söylenenleri değersizleştirir. Bu da çocukla büyükleri arasındaki ilişkiyi koparır. Çocuklar, en değerli varlıklarımız... Onların eğinsel ve tinsel gelişmeleri hem aileler hem de toplum için çok önemli. Bu nedenle onlara değer vermeli, her türlü gelişmelerini önemsemeli büyükler. Çocukların da bir birey olduğu düşüncesi bir an olsun ustan çıkarılmamalı. Çocuğa saygı duymayan büyüklerin sevgisine de göstermeliktir. Bu gerçek hiçbir zaman unutulmamalı. Yukarıda büyüklerin yaptığını belirttiğim yanlışlar ortadan kalktığında çocuklar da büyüklerini can kulağıyla dinler. Her söylenen de kulaklarına küpe olur.