- Katılım
- Ocak 16, 2025
- Mesajlar
- 338,232
- Tepkime puanı
- 0
Eski TBMM Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Abdullah Öcalan'ın mektubunu ve PKK'nin ateşkes çağrısını değerlendirdi.
Rudaw'a verdiği röportajda Öcalan'ın örgütü feshetme ve silahları bırakma yönündeki açıklamasını "olumlu bir adım" olarak nitelendiren Arınç, bu çağrının Türkiye'deki "terör sorununun çözümüne katkı sağlayabileceğini" ancak, PKK'nin bu çağrıya nasıl yanıt vereceğinin henüz belli olmadığını ve örgüt içindeki farklı grupların tutumunun belirleyici olacağını ifade etti.
Kürtlerin siyasi ve kültürel haklarına da değinen Arınç, Türkiye'nin son yıllarda bu alanda önemli adımlar attığını iddia ederken, anayasal düzeyde köklü değişikliklerin söz konusu olmadığını belirtti.
Arınç, "Türkiye'nin Kürt ve Türk vatandaşlarının ortak devleti olduğunu, gelecekte yeni bir anayasa yapılması halinde Kürtlerin haklarının daha geniş bir şekilde tanımlanabileceğini" söyledi.
Mektubun beklendiğini söyleyen Arınç, "Neçirvan Barzani ve benzeri arkadaşlarımız hükümettekiler olumlu görüşlerini ifade ettiler" dedi. Daha önceki "çözüm süreci" içinde de bulunduğunu hatırlatan Arınç, "1984 Eruh baskını başlangıç kabul edilirse PKK'nın kuruluşu olarak bugüne kadar tam 40 yıl geçti. Bu 40 yıl içerisinde herhalde bir 100 bin kişi Türkiye'de şu veya bu şekilde hayatını kaybetti. Biz devlet ve millet tarafında olanlara bir başka sıfat koyuyoruz. Ama örgütün de kayıpları elbette çok oldu. Onlar da bizim için elbette aynı insanların, aynı ailenin çocukları olarak birbirlerine kurşun sıktılar. Biz devletin yanındayız. Çünkü terörle mücadele ediyoruz" diye konuştu.
Öcalan'ın İstanbul'da okunan açıklamaları için "çok önemli" diyen Bülent Arınç, "Bunu olumlu bir başlangıç olarak da kabul edebiliriz. Ama Anadolu'da bir tabir vardır. Sütten ağzı yananın yoğurdu üfleyerek yermiş" ifadelerini kullandı. Arınç şunları söyledi:
"Bugüne kadar ki olanlardan farklı olduğunu düşünüyorum. Çünkü şartlar değişti. Örgüt içinde, bölgemiz içinde, Türkiye içinde, Türkiye içerisindeki demokratik şartların değişimi içerisinde, Suriye'nin karşılaştığı olaylarla, Irak bölgesinde yaşanan olaylarla, konjonktürün çok farklı bir şekilde evrildiğini görüyoruz. Bu takdirde örgütün kendini lağvetmesi, silahını bırakması çok olumlu bir adım olacaktır. Şimdi Öcalan çok açık ifadelerle, bildiriyi de yanıma aldığım için değerlendireceğim ayrıca. Orada artık 'Ben sizi fesh ediyorum. Siz de kongrenizi toplayın. Çünkü bugüne kadar takip ettiğimiz politikalar netice vermemiştir taleplerimiz netice vermemiştir. Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırarak taleplerimizi ancak demokratik yollarla elde edebiliriz' gibi bir hüküm cümlesi kurmuştur. Bunun karşılığında örgüt ne diyecek? Bunu merakla bekliyoruz."
PKK'nin "bütün gücünü artık Türkiye dışındaki yeni oluşumlara bıraktığını" ifade eden Arınç, "Dolayısıyla biz Türkiye içerisinde silah bırakmayı veya Türkiye'ye yönelik silahlı eylem yapmama kararını büyük bir ölçüde bekliyoruz. Yani mutlaka yapacaklardır. Ama Suriye'de, Irak'ta yeni yapılanmalar içerisinde biz gücümüzü halen muhafaza edeceğiz diye bir karar alırlarsa bu tabii beklediğimiz bir karar değil. Veyahut da en azından ümit ettiğimiz bir karar olmaz" dedi.
"Diyelim ki PKK kongresini yaptı, çağrıya uydu ondan sonra mesela Türkiye'nin içinde devlet ya da hükümet, yani Kürtler için siyasi demokrasi ya da yasal bir zeminde hangi adımlar atmak için hazır?" sorusuna Arınç şu yanıtı verdi:
"Yeni hiçbir şey söylemiyorlar, söylenmiyor. Ben şu anda resmi bir görev taşımıyorum ama bu konuya ilgi duyan bir insan olarak şüphesiz hem Milliyetçi Hareket Partisi'nin böyle çok iddialı bir sözle başlattığı bu sürecin önünde, arkasında, içinde, dışında ne var ne yok diye sorduğunda çok fazla bir şey olmadığını gördüm. Ama yapılan görüşmelerle hem İmralı'ya gidişler, hem DEM ekibinin gelip buralarda bazı ziyaretler yapması, birtakım şeylerin Türkiye'deki bütün siyasi partilerle hemen görüşülmesi herhalde olumlu bazı gelişmelerin de olabileceğini gösteriyor. Ama şunu ifade edeyim, ben Türkiye'deki bu demokratikleşme adımlarının hepsinin ya içinde oldum ya önünde oldum. Dolayısıyla Türkiye'de yaşayan Kürt kardeşlerimizin, bütün haklarının yani ana dil başta olmak üzere şüphesiz anayasadaki tanımının dışında kendilerine fazlasıyla ikram edildiğini, verildiğini, ikram edildi kelimesi fazla olur, yanlış olur.
Bu zaten anayasal bir haktır biz bu Türkiye'de yaşanan olarak hiçbirimiz birbirinden farklı değiliz. Yani bütün hakları derken mesela ben TRT'den sorumluydum. TRT'de önce Şeş, şimdi Kürdi ismiyle bir televizyon kanalımız var ve bu 2007'den, 2008'den itibaren yayınlarını devam ediyor. Biz bunu bir propaganda aracı olarak değil, Kürt kardeşlerimizin aile programları içerisinde kendisini bulabileceği, kültürünü yaşatabileceği bir program olarak düzenledik. Eskiden Kürtçe konuşma çok mümkün değildi. Yani annesi evladıyla bile cezaevindeki görüşmeler sırasında Kürtçe konuşamıyordu. Diyarbakır cezaevinde yaşananları büyük ve ayıp olarak hatırlıyoruz. Bunların hepsinden zaman içerisinde bir sanki sessiz devrim gibi olaylar yaşandı. Bunları sırasıyla anlatabilirim."
"Devlet Bahçeli gibi bir siyasetçi öyle altyapısı olmadan böyle bir şey der mi?" sorusunu ise şöyle yanıtladı:
"Biz de ona yorduk. Vardır bir bildiği dedik. Bildiğinin arkasından da işte dünkü bildiri çıktı ama tabii kendisi olmadan sadece bir görüntüsüyle kendi sesinden belki de bir bildiri okunmuş oldu. Yapay zeka mı kullanıldı neyse orasında değilim. Okunan bildiri olumludur. Meydana getirilen mizansen de çok önemlidir. Önemli olan bundan sonraki adımların ne olacağıdır. O yüzden yani suyun derinliğini görmeden paçaları sıvayıp içine girmek de doğru değil. Bu taraf dediğini yaptı. Şimdi bu tarafın ne yapacağı takip edilmesi lazım. Ben ümit ediyorum ki büyük ölçüde tamam Türkiye ile ilgili bütün operasyonları biz kapattık ve artık bu ismiyle o kurulan bir örgütü de lağvettik diyebilirler. Ama Türkiye dışındaki örgütlenmelerinin veya varlıklarının ne olacağı konusunda bizim gelişmelerden haberdar olmamız lazım."
Söyleşiden öne çıkanlar şöyle:
"Rudaw: Türkiye geçtiğimiz yıllarda devam eden süreçte Kürtler yönelik bir takım sözler verdi. Bu süreçte de eğer olumlu neticeye ulaşırsa aynı sözleri verir mi?
Arınç: Vereceklerini verdi. Bundan sonraki aşamaları devlet, hükümet, Cumhurbaşkanlığımız tayin eder. Ancak böyle bir vaat yok. Karşı taraftan da böyle bir beklenti yok. Dünkü bildiriyi okursanız bugüne kadarki taleplerimizin karşılıksız gerçekleşemeyeceği görülmüştür. Gerçekleşmesi ancak demokratik toplumla mümkündür. Burada devlete düşen görev var. Yani demokratik toplumun şartlarında bir eksiklik varsa bunu devlet yerine getirir. Mesela ifade özgürlüğü konusunda bir sıkıntı varsa bunun yerine getirilmesi lazım. Dil meselesinde sadece ana dilin resmi dil olarak, yani Kürtçenin resmi dil olarak kullanılması konusu bugün kabul edilmiş değil. Kabul edilmesi de mümkün değil. Eğitim konusunda zaten okullarda seçmeli ders haline de geldi. Herkes kendi dilinde eğitim verecek kurslar vesaireler açabilir. Ama okullarda eğitim dili olarak Türkçe'nin yanında mümkün değil. Yani bunlar çok tartışıldığı için kısa yoldan gidelim. Böyle bir talep de yok. Özellikle halkın böyle bir talebi yok. Biz siyasi taleplerle bugüne kadar karşılaştık. DEM’di, DTP'ydi, HADEP'ti, HDP'ydi. Yani alfabede harf kalmadı ki bu partiler yeniden kurulmuş olsun. Bunların zaman zaman dile getirdikleri şeylerdi. Artık böyle bir talepler gündeme de gelmiyor. Ama kendilerini, kimliklerini ifade etme konusunda, konuşmaları konusunda, propagandaları konusunda mahrum kaldığımız bazı gerçekler var deniyorsa, bunların makul olanlarını devlet karşılar. Ama ayrı kimlik, ayrı statü konularında böyle bir...
Rudaw: Kültürel hakları kast ediyorum.
Bülent Arınç: Ama işte Öcalan kültürel haklar konusundaki taleplerden de vazgeçin diyor. Cümleyi ben öyle anladım. Yani kağıt yanımda siz de de varsa söylersiniz. Onlar da gerçeği gördüler. Şimdi bütün mesele, bu haklar, şunlar bunlardan ziyade silah bırakın ve kendinizi feshedin noktasında. Tek atımlık barut. Söyledi, karşı taraf ne yapacak bunu bekliyoruz. Arka planında A, B, C planları veya önü arkası diye bir şeyin olduğunu düşünmüyorum. Bu Bahçeli için de böyle.
Rudaw: Süreç ilerliyor, öte yandan da kayyımlar atanıyor bir de tutuklamalar oluyor. Bunların süreç üzerinde olumsuz bir etkisi olur mu?
Bülent Arınç: Olsa bu bildiri çıkmazdı. Karşı taraf için bunu iddia eder etmez onların sorunu değil ki bu. Bakın bu kayyım meselesine en başta karşı çıkan bendim. 6-7 sene evvelde Ahmet Türk görevden alındığı zaman kayyıma karşı çıktım. Bunlar çok yanlış dediler. Çünkü Kürt kardeşlerimizin şöyle bir şikayeti var. Bu bir propagandadır ama karşılığını buluyor. Diyorlar ki biz milletvekili seçiyoruz, siz partisini kapatıyorsunuz, kendisini de hapsediyorsunuz. Biz belediye başkanı seçiyoruz, siz görevden alıyorsunuz, başına kayyım atıyorsunuz. Biz nerede siyaset yapacağız? Bunun doğruluk payı da var ama içinde başka yanlışlık payları da var. Elbette bizim seçilmiş insanların hukukunu korumamız şarttır. Ama kanun da diyor ki, yani bir mahkeme kararı hüküm vermişse, geçici olarak görevden uzaklaştırılır, yerine bir kayyım atanır. Bu bazen vali olur, bazen kaymakam olur vs.
Rudaw: Az önce anayasadan kısa bir şekilde bahsettik. Eğer PKK silah bırakırsa ve Siyasetin önünde acaba anayasa değişikliği olabileceğin ihtimali daha yüksek olabilir mi? Özellikle ilk dört madde meselesi, vatandaşlık tanımı meselesi.
Bülent Arınç: Evet diyemem. Bu konuda ümitli değilim. Yani Sayın Cumhurbaşkanımızın açıklamalarına bakarsak, Bahçeli'nin açıklamalarına bakarsak veya bu konudaki yetkililerin açıklamalarına bakarsak böyle bir şey yok. Ama nasıl Bahçeli'nin bu konudaki açıklaması hiç beklenmedik bir şekilde hepimizi şaşkınlığa uğrattıysa, bundan sonraki gelecekler konusunda, olabilecekler konusunda doğrusu hiçbir şey söyleyemiyorum.
Rudaw: Anayasadaki "Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür" tanımının çıkartılması ya da herhangi bir ırka hitap etmemesi şeklinde bir tartışma var. Bu tanım değişir mi?
Bülent Arınç: Bu konuda külliyenin olumlu düşündüğünü zannetmiyorum. Oradan yapılan açıklamalar böyle bir tartışmayı kesinlikle reddediyor. Ben sadece bunu size söylemiş olayım.
Rudaw: Peki anayasanın değişebileceği konular nedir bu konuyla ilgili?
Bülent Arınç: Anayasanın değişilecek tarafı yok artık. Anayasa değişe değişe tanınmaz hale geldi. Yeni bir anayasa yapmak lazım.
Rudaw: Yeni anayasada olup da mevcut anayasa olmayan neler olabilir?
Bülent Arınç: Şimdi bugünkü beklentilere bakarak bu soruların cevabını hiç kimse veremez. Yani Öcalan böyle söyledi, örgüt ne söyleyecek? Örgüt şunları şunları şunları talep ederse talep edemez. Etmemesi lazım. Dünkü bildiri "Size emrediyorum, bunu ben kurdum, size talimat veriyorum. Kongrenizi toplayın, örgütünüzü feshedin, silahlarınızı bırakın. Bunun zamanı geçti eskiden de isyanlar olurdu, devlet bastırırdı. Ben bu en uzun süren 40 yıllık isyanı ben sona erdiriyorum, ben kurucusuyum" diyen bir irade var. Buna karşılık buradakilerin ne yapacağına bakacağız. Onların da efendim şu da olsaydı keşke, bu da olsaydı deme hakları yok. Böyle bir hakları yok. Biz bunu Türkiye'nin kendi içinde konuşuruz.
Rudaw: Diyelim ki PKK silah bıraktı. Siz deneyimli bir siyasetçi olarak yani PKK'den sonra yeni bir silahlı örgütün ortaya çıkacağını tahmin edebiliyor musun? Öyle bir şey olabilir mi?
Bülent Arınç: Silahlı örgüt sadece PKK olsa iyi. Türkiye'yi ilgilendiren yönüyle bakıyoruz olaya. Türkiye içerisinde de başka silahlı örgütler de var. Bunlar tabii bu etnik meseleyi kaşıyan örgütler vesaire değil. Daha çok aşırı sol tandanslı veya başka örgütlerle irtibatlı olanlar, onlar da zaten nefes alamaz hale geldi Türkiye açısından. Mesela DEAŞ Türkiye için de büyük bir tehlikedir. Her gün Türkiye'de operasyonlar yapılıyor. DEAŞ'la irtibatlı, iltisaklı insanlar yakalanıyor. En son bazı baskınlarda da onların izleri görüldü. Yani DEAŞ de bizim gözümüzde büyük bir terör örgütüdür. Ona karşı da tedbirlerimiz var. Ama bugün konuştuğumuz konu spesifik olarak Öcalan'ın kendi kurduğu örgüte yani PKK, siz PEKEKE diyorsunuz genelde de, arasında fark yok bu konuda. Yani ben senin artık lağvolmanı istiyorum demesidir. Karşı tarafın bugüne kadar böyle siyasi taleplerini biz zaten karşılamamıştık.
Rudaw: Son sorum şu olur. Mustafa Kemal de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Türkiye hem Kürtlerin hem Türklerin devletidir diyor. Sizce artık bu süreçten sonra eğer yeni bir anayasa yazılırsa içinde Kürtlere dair bir tanım olabilecek mi?
Bülent Arınç: Bilmiyorum.
Rudaw: Ama sözde denilmiş Türkiye hem Kürtlerin hem Türklerin devletidir.
Bülent Arınç: Bunların hepsi yani cumhuriyeti kuran irade müşterektir. Kürtleri ben çok seviyorum, onlar da beni çok seviyorlar. Ama realiteyi konuşmamız lazım. Yani bugün birileri Şeyh Said isyanı diline bağlıyor, birileri Dersim isyanını diline bağlıyor. Halbuki Türkiye'de isyanlar çok oldu. Osmanlı döneminde de, Cumhuriyet döneminde de. Bunları bir tarafa koyalım. Şeyh Said İsyanı bir kıyam hareketi olarak kendini tanıttı. Diğer konularda farklı şeyler söyleyebiliriz. Ama Cumhuriyet'i birlikte kurduk. Kürtler demokratikleşme konusunda kendilerini seven insanları hep başlarında tuttular. Bunların içerisinde yerine göre Menderes vardır, yerine göre Özal vardır, yerine göre Erbakan vardır. Ama en çok sevdikleri de Recep Tayyip Erdoğan oldu. 2014'te Recep Tayyip Erdoğan'a Cumhurbaşkanlığı konusunda oy verdiler. Yüzde 70'lerin üzerinde biz bu bölgelerde oy aldık. Kabahat bizdedir belki, oylarımız çok azaldı. Ama kavmiyetçilik ateşiyle maalesef yeni kurulan partiler bizim de hatalarımızı bahane ederek daha çok oy almaya başladılar. Şu anda bazı yerlerde DEM'den sonra ikinci parti de biziz zaten. Aramızda da çok fark kalmadı. Artık Kürtler İstanbul'da en çok nüfusa sahip olanlar haline geldi. İç içe geçtik. Kardeşiz, dostuz. Kardeşiz diyorsunuz ama haklarımızı vermiyorsunuz. Benim dönemimde de ne varsa verdik. Bunları da inşallah belki içeride tek tek sayarız. Bunu şunun için söylüyorum. Haklı olan talepler demokratik ortamlarda, cumhuriyet bütünlüğü içerisinde, üniter yapı içerisinde hep konuşulacak. İstenen talepler, belki makul olanlar yerine getirilecek. Ama sinir uçlarıyla oynayan Türkiye'de büyük tartışmalara yol açan işlerle vakit kaybetmemek lazım."
Rudaw'a verdiği röportajda Öcalan'ın örgütü feshetme ve silahları bırakma yönündeki açıklamasını "olumlu bir adım" olarak nitelendiren Arınç, bu çağrının Türkiye'deki "terör sorununun çözümüne katkı sağlayabileceğini" ancak, PKK'nin bu çağrıya nasıl yanıt vereceğinin henüz belli olmadığını ve örgüt içindeki farklı grupların tutumunun belirleyici olacağını ifade etti.
Kürtlerin siyasi ve kültürel haklarına da değinen Arınç, Türkiye'nin son yıllarda bu alanda önemli adımlar attığını iddia ederken, anayasal düzeyde köklü değişikliklerin söz konusu olmadığını belirtti.
Arınç, "Türkiye'nin Kürt ve Türk vatandaşlarının ortak devleti olduğunu, gelecekte yeni bir anayasa yapılması halinde Kürtlerin haklarının daha geniş bir şekilde tanımlanabileceğini" söyledi.
'Olumlu bir başlangıç olarak kabul edebiliriz'
Mektubun beklendiğini söyleyen Arınç, "Neçirvan Barzani ve benzeri arkadaşlarımız hükümettekiler olumlu görüşlerini ifade ettiler" dedi. Daha önceki "çözüm süreci" içinde de bulunduğunu hatırlatan Arınç, "1984 Eruh baskını başlangıç kabul edilirse PKK'nın kuruluşu olarak bugüne kadar tam 40 yıl geçti. Bu 40 yıl içerisinde herhalde bir 100 bin kişi Türkiye'de şu veya bu şekilde hayatını kaybetti. Biz devlet ve millet tarafında olanlara bir başka sıfat koyuyoruz. Ama örgütün de kayıpları elbette çok oldu. Onlar da bizim için elbette aynı insanların, aynı ailenin çocukları olarak birbirlerine kurşun sıktılar. Biz devletin yanındayız. Çünkü terörle mücadele ediyoruz" diye konuştu.
Öcalan'ın İstanbul'da okunan açıklamaları için "çok önemli" diyen Bülent Arınç, "Bunu olumlu bir başlangıç olarak da kabul edebiliriz. Ama Anadolu'da bir tabir vardır. Sütten ağzı yananın yoğurdu üfleyerek yermiş" ifadelerini kullandı. Arınç şunları söyledi:
"Bugüne kadar ki olanlardan farklı olduğunu düşünüyorum. Çünkü şartlar değişti. Örgüt içinde, bölgemiz içinde, Türkiye içinde, Türkiye içerisindeki demokratik şartların değişimi içerisinde, Suriye'nin karşılaştığı olaylarla, Irak bölgesinde yaşanan olaylarla, konjonktürün çok farklı bir şekilde evrildiğini görüyoruz. Bu takdirde örgütün kendini lağvetmesi, silahını bırakması çok olumlu bir adım olacaktır. Şimdi Öcalan çok açık ifadelerle, bildiriyi de yanıma aldığım için değerlendireceğim ayrıca. Orada artık 'Ben sizi fesh ediyorum. Siz de kongrenizi toplayın. Çünkü bugüne kadar takip ettiğimiz politikalar netice vermemiştir taleplerimiz netice vermemiştir. Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırarak taleplerimizi ancak demokratik yollarla elde edebiliriz' gibi bir hüküm cümlesi kurmuştur. Bunun karşılığında örgüt ne diyecek? Bunu merakla bekliyoruz."
'Suriye'de, Irak'ta yeni yapılanmalar içerisinde kalmaları beklediğimiz bir şey değil'
PKK'nin "bütün gücünü artık Türkiye dışındaki yeni oluşumlara bıraktığını" ifade eden Arınç, "Dolayısıyla biz Türkiye içerisinde silah bırakmayı veya Türkiye'ye yönelik silahlı eylem yapmama kararını büyük bir ölçüde bekliyoruz. Yani mutlaka yapacaklardır. Ama Suriye'de, Irak'ta yeni yapılanmalar içerisinde biz gücümüzü halen muhafaza edeceğiz diye bir karar alırlarsa bu tabii beklediğimiz bir karar değil. Veyahut da en azından ümit ettiğimiz bir karar olmaz" dedi.
'Sürecin önünde, arkasında ne var ne yok diye sorduğunda çok fazla bir şey olmadığını gördüm'
"Diyelim ki PKK kongresini yaptı, çağrıya uydu ondan sonra mesela Türkiye'nin içinde devlet ya da hükümet, yani Kürtler için siyasi demokrasi ya da yasal bir zeminde hangi adımlar atmak için hazır?" sorusuna Arınç şu yanıtı verdi:
"Yeni hiçbir şey söylemiyorlar, söylenmiyor. Ben şu anda resmi bir görev taşımıyorum ama bu konuya ilgi duyan bir insan olarak şüphesiz hem Milliyetçi Hareket Partisi'nin böyle çok iddialı bir sözle başlattığı bu sürecin önünde, arkasında, içinde, dışında ne var ne yok diye sorduğunda çok fazla bir şey olmadığını gördüm. Ama yapılan görüşmelerle hem İmralı'ya gidişler, hem DEM ekibinin gelip buralarda bazı ziyaretler yapması, birtakım şeylerin Türkiye'deki bütün siyasi partilerle hemen görüşülmesi herhalde olumlu bazı gelişmelerin de olabileceğini gösteriyor. Ama şunu ifade edeyim, ben Türkiye'deki bu demokratikleşme adımlarının hepsinin ya içinde oldum ya önünde oldum. Dolayısıyla Türkiye'de yaşayan Kürt kardeşlerimizin, bütün haklarının yani ana dil başta olmak üzere şüphesiz anayasadaki tanımının dışında kendilerine fazlasıyla ikram edildiğini, verildiğini, ikram edildi kelimesi fazla olur, yanlış olur.
Bu zaten anayasal bir haktır biz bu Türkiye'de yaşanan olarak hiçbirimiz birbirinden farklı değiliz. Yani bütün hakları derken mesela ben TRT'den sorumluydum. TRT'de önce Şeş, şimdi Kürdi ismiyle bir televizyon kanalımız var ve bu 2007'den, 2008'den itibaren yayınlarını devam ediyor. Biz bunu bir propaganda aracı olarak değil, Kürt kardeşlerimizin aile programları içerisinde kendisini bulabileceği, kültürünü yaşatabileceği bir program olarak düzenledik. Eskiden Kürtçe konuşma çok mümkün değildi. Yani annesi evladıyla bile cezaevindeki görüşmeler sırasında Kürtçe konuşamıyordu. Diyarbakır cezaevinde yaşananları büyük ve ayıp olarak hatırlıyoruz. Bunların hepsinden zaman içerisinde bir sanki sessiz devrim gibi olaylar yaşandı. Bunları sırasıyla anlatabilirim."
'Tarafların ne yapacağı takip edilmeli'
"Devlet Bahçeli gibi bir siyasetçi öyle altyapısı olmadan böyle bir şey der mi?" sorusunu ise şöyle yanıtladı:
"Biz de ona yorduk. Vardır bir bildiği dedik. Bildiğinin arkasından da işte dünkü bildiri çıktı ama tabii kendisi olmadan sadece bir görüntüsüyle kendi sesinden belki de bir bildiri okunmuş oldu. Yapay zeka mı kullanıldı neyse orasında değilim. Okunan bildiri olumludur. Meydana getirilen mizansen de çok önemlidir. Önemli olan bundan sonraki adımların ne olacağıdır. O yüzden yani suyun derinliğini görmeden paçaları sıvayıp içine girmek de doğru değil. Bu taraf dediğini yaptı. Şimdi bu tarafın ne yapacağı takip edilmesi lazım. Ben ümit ediyorum ki büyük ölçüde tamam Türkiye ile ilgili bütün operasyonları biz kapattık ve artık bu ismiyle o kurulan bir örgütü de lağvettik diyebilirler. Ama Türkiye dışındaki örgütlenmelerinin veya varlıklarının ne olacağı konusunda bizim gelişmelerden haberdar olmamız lazım."
'Öcalan kültürel haklar konusundaki taleplerden de vazgeçin diyor'
Söyleşiden öne çıkanlar şöyle:
"Rudaw: Türkiye geçtiğimiz yıllarda devam eden süreçte Kürtler yönelik bir takım sözler verdi. Bu süreçte de eğer olumlu neticeye ulaşırsa aynı sözleri verir mi?
Arınç: Vereceklerini verdi. Bundan sonraki aşamaları devlet, hükümet, Cumhurbaşkanlığımız tayin eder. Ancak böyle bir vaat yok. Karşı taraftan da böyle bir beklenti yok. Dünkü bildiriyi okursanız bugüne kadarki taleplerimizin karşılıksız gerçekleşemeyeceği görülmüştür. Gerçekleşmesi ancak demokratik toplumla mümkündür. Burada devlete düşen görev var. Yani demokratik toplumun şartlarında bir eksiklik varsa bunu devlet yerine getirir. Mesela ifade özgürlüğü konusunda bir sıkıntı varsa bunun yerine getirilmesi lazım. Dil meselesinde sadece ana dilin resmi dil olarak, yani Kürtçenin resmi dil olarak kullanılması konusu bugün kabul edilmiş değil. Kabul edilmesi de mümkün değil. Eğitim konusunda zaten okullarda seçmeli ders haline de geldi. Herkes kendi dilinde eğitim verecek kurslar vesaireler açabilir. Ama okullarda eğitim dili olarak Türkçe'nin yanında mümkün değil. Yani bunlar çok tartışıldığı için kısa yoldan gidelim. Böyle bir talep de yok. Özellikle halkın böyle bir talebi yok. Biz siyasi taleplerle bugüne kadar karşılaştık. DEM’di, DTP'ydi, HADEP'ti, HDP'ydi. Yani alfabede harf kalmadı ki bu partiler yeniden kurulmuş olsun. Bunların zaman zaman dile getirdikleri şeylerdi. Artık böyle bir talepler gündeme de gelmiyor. Ama kendilerini, kimliklerini ifade etme konusunda, konuşmaları konusunda, propagandaları konusunda mahrum kaldığımız bazı gerçekler var deniyorsa, bunların makul olanlarını devlet karşılar. Ama ayrı kimlik, ayrı statü konularında böyle bir...
Rudaw: Kültürel hakları kast ediyorum.
Bülent Arınç: Ama işte Öcalan kültürel haklar konusundaki taleplerden de vazgeçin diyor. Cümleyi ben öyle anladım. Yani kağıt yanımda siz de de varsa söylersiniz. Onlar da gerçeği gördüler. Şimdi bütün mesele, bu haklar, şunlar bunlardan ziyade silah bırakın ve kendinizi feshedin noktasında. Tek atımlık barut. Söyledi, karşı taraf ne yapacak bunu bekliyoruz. Arka planında A, B, C planları veya önü arkası diye bir şeyin olduğunu düşünmüyorum. Bu Bahçeli için de böyle.
'Kayyımların sürece olumsuz etkisi yok'
Rudaw: Süreç ilerliyor, öte yandan da kayyımlar atanıyor bir de tutuklamalar oluyor. Bunların süreç üzerinde olumsuz bir etkisi olur mu?
Bülent Arınç: Olsa bu bildiri çıkmazdı. Karşı taraf için bunu iddia eder etmez onların sorunu değil ki bu. Bakın bu kayyım meselesine en başta karşı çıkan bendim. 6-7 sene evvelde Ahmet Türk görevden alındığı zaman kayyıma karşı çıktım. Bunlar çok yanlış dediler. Çünkü Kürt kardeşlerimizin şöyle bir şikayeti var. Bu bir propagandadır ama karşılığını buluyor. Diyorlar ki biz milletvekili seçiyoruz, siz partisini kapatıyorsunuz, kendisini de hapsediyorsunuz. Biz belediye başkanı seçiyoruz, siz görevden alıyorsunuz, başına kayyım atıyorsunuz. Biz nerede siyaset yapacağız? Bunun doğruluk payı da var ama içinde başka yanlışlık payları da var. Elbette bizim seçilmiş insanların hukukunu korumamız şarttır. Ama kanun da diyor ki, yani bir mahkeme kararı hüküm vermişse, geçici olarak görevden uzaklaştırılır, yerine bir kayyım atanır. Bu bazen vali olur, bazen kaymakam olur vs.
Anayasa değişikliği konusu
Rudaw: Az önce anayasadan kısa bir şekilde bahsettik. Eğer PKK silah bırakırsa ve Siyasetin önünde acaba anayasa değişikliği olabileceğin ihtimali daha yüksek olabilir mi? Özellikle ilk dört madde meselesi, vatandaşlık tanımı meselesi.
Bülent Arınç: Evet diyemem. Bu konuda ümitli değilim. Yani Sayın Cumhurbaşkanımızın açıklamalarına bakarsak, Bahçeli'nin açıklamalarına bakarsak veya bu konudaki yetkililerin açıklamalarına bakarsak böyle bir şey yok. Ama nasıl Bahçeli'nin bu konudaki açıklaması hiç beklenmedik bir şekilde hepimizi şaşkınlığa uğrattıysa, bundan sonraki gelecekler konusunda, olabilecekler konusunda doğrusu hiçbir şey söyleyemiyorum.
'Anayasanın değişecek tarafı yok artık yeni bir anayasa yapmak lazım'
Rudaw: Anayasadaki "Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür" tanımının çıkartılması ya da herhangi bir ırka hitap etmemesi şeklinde bir tartışma var. Bu tanım değişir mi?
Bülent Arınç: Bu konuda külliyenin olumlu düşündüğünü zannetmiyorum. Oradan yapılan açıklamalar böyle bir tartışmayı kesinlikle reddediyor. Ben sadece bunu size söylemiş olayım.
Rudaw: Peki anayasanın değişebileceği konular nedir bu konuyla ilgili?
Bülent Arınç: Anayasanın değişilecek tarafı yok artık. Anayasa değişe değişe tanınmaz hale geldi. Yeni bir anayasa yapmak lazım.
Rudaw: Yeni anayasada olup da mevcut anayasa olmayan neler olabilir?
Bülent Arınç: Şimdi bugünkü beklentilere bakarak bu soruların cevabını hiç kimse veremez. Yani Öcalan böyle söyledi, örgüt ne söyleyecek? Örgüt şunları şunları şunları talep ederse talep edemez. Etmemesi lazım. Dünkü bildiri "Size emrediyorum, bunu ben kurdum, size talimat veriyorum. Kongrenizi toplayın, örgütünüzü feshedin, silahlarınızı bırakın. Bunun zamanı geçti eskiden de isyanlar olurdu, devlet bastırırdı. Ben bu en uzun süren 40 yıllık isyanı ben sona erdiriyorum, ben kurucusuyum" diyen bir irade var. Buna karşılık buradakilerin ne yapacağına bakacağız. Onların da efendim şu da olsaydı keşke, bu da olsaydı deme hakları yok. Böyle bir hakları yok. Biz bunu Türkiye'nin kendi içinde konuşuruz.
Rudaw: Diyelim ki PKK silah bıraktı. Siz deneyimli bir siyasetçi olarak yani PKK'den sonra yeni bir silahlı örgütün ortaya çıkacağını tahmin edebiliyor musun? Öyle bir şey olabilir mi?
Bülent Arınç: Silahlı örgüt sadece PKK olsa iyi. Türkiye'yi ilgilendiren yönüyle bakıyoruz olaya. Türkiye içerisinde de başka silahlı örgütler de var. Bunlar tabii bu etnik meseleyi kaşıyan örgütler vesaire değil. Daha çok aşırı sol tandanslı veya başka örgütlerle irtibatlı olanlar, onlar da zaten nefes alamaz hale geldi Türkiye açısından. Mesela DEAŞ Türkiye için de büyük bir tehlikedir. Her gün Türkiye'de operasyonlar yapılıyor. DEAŞ'la irtibatlı, iltisaklı insanlar yakalanıyor. En son bazı baskınlarda da onların izleri görüldü. Yani DEAŞ de bizim gözümüzde büyük bir terör örgütüdür. Ona karşı da tedbirlerimiz var. Ama bugün konuştuğumuz konu spesifik olarak Öcalan'ın kendi kurduğu örgüte yani PKK, siz PEKEKE diyorsunuz genelde de, arasında fark yok bu konuda. Yani ben senin artık lağvolmanı istiyorum demesidir. Karşı tarafın bugüne kadar böyle siyasi taleplerini biz zaten karşılamamıştık.
'Kürtlerin en sevdiği lider Recep Tayyip Erdoğan oldu'
Rudaw: Son sorum şu olur. Mustafa Kemal de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Türkiye hem Kürtlerin hem Türklerin devletidir diyor. Sizce artık bu süreçten sonra eğer yeni bir anayasa yazılırsa içinde Kürtlere dair bir tanım olabilecek mi?
Bülent Arınç: Bilmiyorum.
Rudaw: Ama sözde denilmiş Türkiye hem Kürtlerin hem Türklerin devletidir.
Bülent Arınç: Bunların hepsi yani cumhuriyeti kuran irade müşterektir. Kürtleri ben çok seviyorum, onlar da beni çok seviyorlar. Ama realiteyi konuşmamız lazım. Yani bugün birileri Şeyh Said isyanı diline bağlıyor, birileri Dersim isyanını diline bağlıyor. Halbuki Türkiye'de isyanlar çok oldu. Osmanlı döneminde de, Cumhuriyet döneminde de. Bunları bir tarafa koyalım. Şeyh Said İsyanı bir kıyam hareketi olarak kendini tanıttı. Diğer konularda farklı şeyler söyleyebiliriz. Ama Cumhuriyet'i birlikte kurduk. Kürtler demokratikleşme konusunda kendilerini seven insanları hep başlarında tuttular. Bunların içerisinde yerine göre Menderes vardır, yerine göre Özal vardır, yerine göre Erbakan vardır. Ama en çok sevdikleri de Recep Tayyip Erdoğan oldu. 2014'te Recep Tayyip Erdoğan'a Cumhurbaşkanlığı konusunda oy verdiler. Yüzde 70'lerin üzerinde biz bu bölgelerde oy aldık. Kabahat bizdedir belki, oylarımız çok azaldı. Ama kavmiyetçilik ateşiyle maalesef yeni kurulan partiler bizim de hatalarımızı bahane ederek daha çok oy almaya başladılar. Şu anda bazı yerlerde DEM'den sonra ikinci parti de biziz zaten. Aramızda da çok fark kalmadı. Artık Kürtler İstanbul'da en çok nüfusa sahip olanlar haline geldi. İç içe geçtik. Kardeşiz, dostuz. Kardeşiz diyorsunuz ama haklarımızı vermiyorsunuz. Benim dönemimde de ne varsa verdik. Bunları da inşallah belki içeride tek tek sayarız. Bunu şunun için söylüyorum. Haklı olan talepler demokratik ortamlarda, cumhuriyet bütünlüğü içerisinde, üniter yapı içerisinde hep konuşulacak. İstenen talepler, belki makul olanlar yerine getirilecek. Ama sinir uçlarıyla oynayan Türkiye'de büyük tartışmalara yol açan işlerle vakit kaybetmemek lazım."