Kapitalizmle derdi olmayan

Elizabet

Administrator
Yönetici
Katılım
Ocak 16, 2025
Mesajlar
284,778
Tepkime puanı
0
Faşizmi diline dolamasın. Öyle derdik. Kapitalizmle derdi olmayan, ondan söz etmek, ona karşı çıkmak istemeyen, faşizmden yakınmayı bıraksın. Hem inandırıcı olmaz, hem de ne yapsa o kötülükten kurtulmayı başaramaz.

Adlı adınca geçen yüzyılda ortaya çıkmıştır faşizm dediğimiz. Fransa’da iktidarı ele geçirdiği on sekizinci yüzyıl sonlarından bu yana “devrimci barutunu tüketmiş” yakıştırmasını yaptığımız burjuvazi bu tüketme süreci boyunca faşizmi önceleyen deneyler yaşamış, ideolojik ve siyasal birikimler edinmiştir. Ama, faşizm esas olarak yirminci yüzyılın ürünüdür. Bir yandan da, insanlığın o çağına sosyalizm yüzyılı demişizdir. Demek, kapitalizm ile sosyalizmin birlikte var olduğu bir çağda, ilkinin ömrü uzadıkça artan ölüm korkusu, ikincisinin kitaplardan, özlemlerden, kavgalardan yeryüzüne çıkışıyla dayanılmaz boyutlara ulaşmış ve faşizmi yaratmıştır. Böyle denebilir.

Yaratılana ilişkin olarak tanımlanışının da içinde bulunduğu birçok yanılsama üretilmiştir. Üretenler yalnız ondan medet uman kapitalizm değil, aynı zamanda hem kapitalizmi hem onu korumak için savaşan faşizmi alt etmek üzere var edilmiş sosyalizme bulaşan, zaman zaman aymazlık ölçüsündeki yanılgılar olmuştur. Tanımlama/çözümleme ve karşı mücadeleyi örgütleme çabalarında bu burjuva diktatörlüğünün toplumsal tabanını gerçekte olduğundan daha dar varsayma eğilimi bu çerçevede belirtilebilir.

Bir maddi gerçeklik olarak sosyalizmin sahneden çekildiği ya da önemsizleştiği şimdiki yüzyılda ise kapitalizmin faşizm ihtiyacı sanıldığının aksine ortadan kalkmamış ve onun her zaman elinin altında bulundurmadıkça kendini güvende sayamadığı bir tür silah deposunun oluşturulmasını gerektirmiştir. Hiçbir zaman devreden çıkarılmamış bu depoda yalnız ateşli silahların bulundurulduğunu düşünmemek gerekir. Almanya’da daha Nazi döneminde olduğuna benzer biçimde partisinin adında bile sosyalizmi kullanmış, bunun yanı sıra sosyalizmin emekçi yığınları etkilediği ve onlarca benimsendiği açıkça görülen sloganlarını, kimi zaman pek küçük değişikliklerle kimi zaman o zahmete bile katlanmadan ileri sürmüştür faşizm. Birçok örnek bulunabilir; ama, bizim ülkemizin 45-50 yıl önceki günlerinde kullanılan “köylüye toprak, işçi fabrikaya ortak”, “iş, ekmek, hürriyet, milliyetçi hareket”, “milliyetçi toplumculuk”, “toplumcu düzeni biz kuracağız” ve benzeri sloganları hatırlatabiliriz. Bugünlerde başta Almanya olmak üzere yeniden güç kazanan faşist partilerin söylemleri içinde bunların benzerlerine rastlandığını görüyoruz. Daha fazla uzatmadan, Togliatti’nin şu sözünü açıklayıcı bir özet olarak belirtmekle yetinelim: “Hiçbir şey faşist ideolojiden daha çok bukalemuna benzemez.”

Faşizmi yenme ve ortadan kaldırma işinin özünü yeterince açık biçimde vurgulayan büyük devrimcilerden Clara Zetkin, daha 1920’li yılların başlarında “devrimini yapamayan işçi sınıfına kesilmiş ceza” olarak tanımladığı faşizm konusunda şunu da yazmıştı: “Faşizmin yükselişi, proletaryanın iktidarı alarak ve toplumu yeniden örgütlendirmeye başlayarak kapitalizmin yarattığı toplumsal bunalımı çözmekteki başarısızlığına dayanır. İşçi sınıfı önderliğinin bu başarısızlığı, hem işçiler hem de proletaryaya ve sosyalizme bunalımdan çıkış yolu olarak bakan toplumsal güçler arasında moral bozukluğunu besler.”

Bu yazı belki de faşizm deyip dururken akla gelmesi hiç yakışık almayacak şiir ile devam edecek. Ama, ne yapalım ki, bu şiir daha başlarken faşizm diyor.

Şairin adı Ergin Günçe. Benim ondan ders alma şansım olmadıysa da bizim İktisat hocalarımızdandı. Üniversite yıllarımızdaki ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübü’nün tüzüğü öğrencilerin yanı sıra öğretim üyeleri ile çalışanların da üye olmalarına izin veriyordu. Sayıları az olmakla birlikte o da bu üyeler arasındaydı. Ara sıra fakültedeki öğrenci kantinine uğrar, bizimle söyleşirdi. O söyleşilerden birinde, yıllardan 1970 olabilir, şöyle demişti: “Ben illegal bir şairim çocuklar. Yazıp yazıp çekmeceme atıyorum.” Bir kitabın arka kapağına yazmıştım bunu. Burada yinelemekte sakınca görmüyorum.

ÇOCUKLAR İÇİN FAŞİZM

Faşizmi çocuklar da anlayabilir

Dayak yemektir serseri bir babadan

Karanlık odaya kapatılmaktır

Hakkını istemekte direttiğin zaman



Üvey ana, yarı güleç öksüze

Sabunlu eliyle tokadı yapıştırır

Daha yaslıdır çocuk, üstelik dayanıksızdır

Yıldırmaksa amaç, esir etmekse

Çıplak faşizmi ilk kez yanağında tanır



Onlar niçin bu kadar çirkin oluyor

Bir tek güzel faşist yaşamamıştır

Anlamlı sorular işte çocuklar size

Okullar bu dersi öğretmiyorlar



Nerde bir kuvvet birikmişse haksız

Nerde zartzurt ediyorsa borazan

Nerde elimizden kapılmışsa ekmek

Sınıfta, sokakta, evde, çarşıda

İşte çocuklar faşizm ordadır



Hepimiz elele tutuşmalıyız

Korkmadan yürümek için gecenin ötesine

Güneş nasıl olsa doğacaktır

Horozlar ötmeye başlar başlamaz



Burada aktardığım şiir, bizim Sosyalist İktidar dergimizin Ağustos 1980 tarihli 11. Sayısında yayımlandı. Bu derginin basımevine göndermek üzere her şeyini hazırladığımız, ama 12 Eylül İstibdadının hışmı yüzünden çıkaramadığımız Eylül sayısından önceki son sayıydı. Ergin abi diyeyim şimdi, kimi zaman hocam kimi zaman abi derdik kendisine, bu şiiri bizim sevgili yoldaşımız Candan Baysan aracılığıyla göndermiş olmalı; bir ara ikisi aynı kurumda birlikte çalışmışlardı. Ama ilk kez bizde mi yayımlandı, tam hatırlamıyorum, herhalde öyledir.

Ergin Günçe, bizim bu şiiri yayımlayışımızdan üç yılı biraz aşkın bir süre sonra, 1983’ün Ocak ayındaki berbat bir kış gününde öldü. Kuzey Afrika’daydı galiba, katıldığı bir uluslararası toplantıdan dönüşünde, Paris üzerinden uçmak zorunda kalmış. Anlatılanlara göre yanındaki arkadaşının hava koşullarını öne sürerek yolculuğu birkaç gün erteleme önerisine karşı çıkarken “Canım, uçaktan daha güvenli taşıt mı var?” diyesiymiş. Esenboğa’da uçağın tekerlekleri piste değmek üzere miymiş artık, her neyse, yanındaki arkadaşının kulağına eğilmiş, “Gördün mü, güzelce geldik işte!” demiş. Son sözleri böyle olmuş. Bunu anlatanın kazadan kurtulan o arkadaşı olduğu söylenmişti.

Gerçek bu mudur, yoksa bir şaire de ancak böylesi uygun düşer diye yakıştırılmış mıdır, şimdi bir kez daha sözünü ederken hâlâ emin olamıyorum.

Birkaç ay önce olsaydı, sevgili Candan’a sorardım. Ama o da gitti, ne çare!
 
Üst