Kayıp, arayış ve insan hikâyeleri

Elizabet

Administrator
Yönetici
Katılım
Ocak 16, 2025
Mesajlar
311,203
Tepkime puanı
0
Ezgi ÇELİK

Yaşamın karmaşasında kaybolduğumuz şu günlerde, derin bir nefes almak ve ruhumuzu besleyen bir hikâyeye sığınmak belki de en büyük ihtiyaçlarımızdan biri. Ekonomik dalgalanmalar, siyasi belirsizlikler ve savaşların acı gerçekleri, gündelik hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline gelmiş durumda. Böylesine yoğun bir atmosferde bir romanın bizi başka bir zamana, başka bir yere götürme gücü, zihnimizi ve kalbimizi yeniden dengeye kavuşturmak için güçlü bir araç olabilir. Serkan Cenker’in Eksik Parça Yayınları’ndan çıkan Marcus: Simyacı ve Yarım Yüzlü Çocuk adlı romanı, tam da böyle bir kaçışı mümkün kılıyor. Ancak bu kaçış, yalnızca hayal âlemine dalmak ya da gerçeklikten kopmak anlamına gelmiyor. Bu roman, hem tarihin derinliklerine uzanıyor hem de içerdiği büyülü gerçekçilikle bugünün insanını en temel sorularla yüzleştiriyor.

Kayıplar, insanoğlunun en büyük sınavlarından biri. Peki, bir sevdiğinizi kaybettiğinizde ne yapardınız? Onu geri getirmek için her şeyi göze alabilir miydiniz? Ya da mucizelere inanacak cesareti bulabilir miydiniz? Marcus, Osmanlı İmparatorluğu’nun kaotik dönemlerinde, bu soruların etrafında şekillenen derin bir hikâye sunuyor. Romanın merkezinde, Mustafa adında yalnız bir simyacı var. Mustafa’nın bilim ve maneviyat arasındaki ince çizgide yürüyerek verdiği mücadele, bizi onun kayıpları ve içsel çatışmalarıyla buluşturuyor. Onun yolculuğu, aslında kendi kayıplarımız ve hayata dair sorularımızla yüzleşmenin bir yolu haline geliyor.

BİR DÖNÜŞÜM VE UMUT ANLATISI​


Hikâye, Mustafa’nın, yüzünün yarısı yanmış esrarengiz bir çocukla karşılaşmasıyla ivme kazanıyor. Bu çocuk, sanki alevlerin içinden bir mucize gibi çıkıp geliyor ve Mustafa’nın hayatını geri dönülmez bir biçimde değiştiriyor. Çocuğun varlığı, hem simyacının kişisel geçmişine ışık tutuyor hem de onu tarihsel ve mitolojik bir arayışa sürüklüyor. Roman, Osmanlı dönemine dair detaylarla zenginleşirken, insanın en temel duygularına ve arzularına dair evrensel bir hikâye anlatıyor. Mustafa’nın hikâyesi, kayıplar, özlemler ve Tanrı’ya duyulan sessiz isyan gibi duygularla bugünün dünyasındaki çaresizliklerimize ayna tutuyor.

Cenker, bu romanında tarih, mitoloji ve insan ruhunun sınırlarını keşfetmeye davet ediyor. Marcus, yalnızca bir tarihi hikâye değil; aynı zamanda insan olmanın anlamını sorgulatan bir içgörü. Roman, hem geçmişin derinliklerine yolculuk yaptırıyor hem de bugünün insanına evrensel bir bakış açısı sunuyor. Mustafa’nın çocukla birlikte çıktığı yolculuk, bir kayıp hikâyesi olduğu kadar bir dönüşüm ve umut anlatısı.

Bugünün Türkiye’sinde, gündemin boğuculuğundan sıyrılmak için Marcus gibi bir hikâyeye dalmak, hepimiz için iyi bir nefes alma fırsatı sunabilir. İnsan olmanın acılarını ve mucizelerini hissettiren bu roman, yalnızca geçmişe değil, bugüne de dokunuyor. Hayatın karmaşasında, kaybolmuş ya da sıkışmış hissedenler için, bu roman, umut ve bağ kurma fırsatıyla dolu bir pencere açıyor. Eğer bir hikâye, insana kaybettiklerini hatırlatırken aynı zamanda onlara tutunma cesareti verebiliyorsa, bu hikâye yaşanmayı hak eder. Marcus, tam da böyle bir hikâye.
 
Üst