Ocak ayı

Elizabet

Administrator
Yönetici
Katılım
Ocak 16, 2025
Mesajlar
288,026
Tepkime puanı
0
Yılın ilk ayı geçti ve gitti; tıpkı hayatımızdan kayan diğer yıllar gibi, diğer dönemler gibi ve diğer zaman dilimleri gibi. İlk aylar yılın tamamı için planlamaların yapıldığı ve bu planlamalar dahilinde programlamaların yapıldığı dönemlerdir. Geçtiğimiz yılların ilk ayları, her senenin kendi özelliklerine göre farklı özellikler göstererek geçiyordu. Fakat bu yılın ilk ayı, geçtiğimiz yıllara oranla daha da zor geçti denilebilir. Zorluğun ilk göstergesi, açıklanan enflasyon oranlarının beklentilerin çok üzerinde gelmesiydi ve böyle geleceğini âcizane tahmin ediyordum. Bu tahminimi ocak ayı içerisinde yazdığım yazılarda ifade etmeye çalışmıştım. Bir ekonomide insanlar daha zamlı maaşlarını almadan ürünlere, maaşlara yapılan zamların en üst seviyesinden zamlar gelirse enflasyon tahmini maalesef ki tutmaz. Tutarsa ekonomi bilimine ve matematiğe aykırı bir sonuç ortaya çıkmış olur. Beklentiler enflasyonun ocak ayında Tüketici Fiyat Endeksi’nin (TÜFE) aylık bazda yaklaşık yüzde 4,30 düzeylerinde; yıllık bazda ise yüzde 41 seviyelerinde gerçekleşeceği yönündeydi. Fakat gelen veriler beklentilerin son derece üzerinde gerçekleşerek enflasyon aylık bazda yüzde 5,03, yıllık bazda ise yüzde 42,12 seviyelerine gelmiştir. Şubat ve daha sonraki aylarda da enflasyon verileri bu şekilde gerçekleşirse yıllık enflasyon hedefini tutturmak oldukça zora girecektir. Evet, bu yılın ocak ayında gerçekleşen enflasyon verisi son dört yılın en düşüğü seviyesindedir ama biz sadece son dört yıla bakarak bu yılın verisinin iyi olduğu sonucunu çıkararak değerlendirme yapmamalıyız. Burada baz alınması gereken husus, beklentilerin altında mı yoksa üstünde mi bir enflasyon verisinin geldiği noktasında olmalıdır. Ocak ayındaki bir diğer odaklanılması gereken veri ise konkordato başvurusu yapan şirket sayısıdır. Öyle ki bu yılın ocak ayında 231 adet dosya için konkordato geçici mühlet kararı verilirken bu sayı ile konkordato rakamlarında aylık bazda rekor ile karşı karşıya kalmış durumdayız. Konkordato başvurusu yapan şirketlerin sektörlerine baktığımızda ise plastik ve tekstil sektörleri en başta gelmektedir. Açıkçası ülkemizde gerek enerji gerekse de işçilik maliyetlerinin geldiği seviyeler göz önüne alındığında tekstil sektörünün bundan sonra kendine gelmesi çok ama çok zor görünmektedir. Ama sorun şudur ki tekstil sektörünün istihdam alanındaki ağırlığından ötürü bu durumdan etkilenecek kişi sayısı çok ama çok fazladır. Finansman sorunlarının her geçen gün büyüdüğü ülkemizde şirketlerin borçlanma ile finansman sağlamak istemeleri, buradaki sorunları daha da büyüterek içinden çıkılmaz bir hâle sürükleyecektir. An itibarıyla konkordato başvurularındaki artışın yegâne sebebi budur ve bundan kurtulmak çok da kolay değildir. Bu noktada herkes hesabını çok iyi yapmalı, giderlerini en üst seviyede kontrol etmeli ve kalkamayacağı yükün altına asla ama asla girmemelidir. Eğer borçlanma politikaları iyi oluşturulamaz ise konkordato sayılarındaki artışı engellemek mümkün olmayacaktır. Bu durumda ekonomideki herkes kaybedecektir. Kaybedenin olmadığı bir ekonomik perspektif dileğiyle…
 
Üst