- Katılım
- Ocak 16, 2025
- Mesajlar
- 318,235
- Tepkime puanı
- 0
2’Nci Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında, Buchenwald temerküz kampından kurtulmuş Yahudi kökenli ünlü bir Macar mimarın, hayallerini gerçekleştirmek için Avrupa’yı terk edip ABD’ye gidişini ve orada maruz kaldığı ırkçı davranışları anlatan Brady Corbet’nin filmi “The Brutalist” bir mimarlık kavramına gönderme yapıyor. Ülkesinde dönemin moda akımı ‘Brutalist' mimarinin başarılı örneklerini veren mimar, ‘vaatler ülkesi’ Amerika’nın ‘çıplak’ gerçekleri ile yüzleşiyor. Filmin daha başında mültecileri taşıyan gemi Amerikan Özgürlük heykelinin altından geçerken tepetaklak görülen heykel, kahramanımızın yaşayacaklarının metaforik bir anlatımı. Frank Lloyd Wright’ın mimari anlayışının ve Walter Gropius’tan Marcel Breuer’e, Le Corbusier’ye Bauhaus mimarlık okulunun öğretilerini uygulayan yirminci yüzyılın dahi mimarlarının çağdaşı mimar Laszlo Toth’un (gerçek öykülerden derlenmiş kurmaca bir karakter) vahşi kapitalime hizmet etmek ya da inandığı sanat anlayışından taviz vermemek arasında bocalıyor. Bu destansı anlatı bir başyapıt değil ama yılın öne çıkan yapımlar içinde en iyisi bana göre. Oyunculuktan yönetmenliğe geçiş yapan Corbet, tıpkı Stanley Kubrick, Wes Anderson gibi bu filminde mimari ile sinema sanatı arasında köprüler kuruyor “The Brutalist”de. Filme haftaya yeniden değiniriz; Oscar adaylarını topluca değerlendirirken, ama bugün sizi kitapların dünyasında bir gezintiye davet etmek istiyorum. Mimarlık ve sinema üstüne yazılmış kitaplardan bir seçki ile.
İlk kitabımız, bu konuda çıkan en yeni yayın: Celal Abdi Güzer’in derlediği ve 13 yazar ve mimarın yazılarından oluşan “Sinema ve Mimarlık”. Çoğunluğunu ODTÜ’lü mimar öğretim üyelerinin oluşturduğu yazarlar (bu yönüyle benim için nostaljik bir boyuta sahip) bu iki sanat alanı arasındaki etkileşimi ele almışlar. Aralarında Jale Erzen gibi değerli bir sanatçı, akademisyen, sivil toplum örgütçüsü, Özlem Yalım gibi bir endüstri tasarımcısı, Ahmet Turan Köksal gibi dijital teknolojiler alanında uzman bir yazar da var. Sinema ve mimarlık alanlarındaki yayınlarıyla tanıdığımız Fol Kitap’ın bu değerli çalışmasını tüm sinemaseverlere önermek isterim.
Prof. Dr. Celal Abdi Güzer, ‘Sinemanın Mimarlık Üzerine Söyledikleri: Bir Eleştiri Biçimi Olarak Sinema’ başlıklı yazısında “Sinema; kenti, mimarlığı, sanatı yaşamın içine taşır, bir öykünün parçası yapar, donmuş fiziksel bir ortam olmaktan çıkarır, yeniden anlamlandırır” diyor. Şu vurgusu da önemli: “Tıpkı yapılar gibi sinema da ister istemez ideolojiktir, taraf tutar, belli değerleri arkasına, belli değerleri karşısına alır”… Kitap yayımlandığında henüz “The Brutalist” gösterime çıkmamıştı. Filmi izleyenler, bu tümcenin filmin anlatısı ile nasıl örtüştüğünü görecektir kuşkusuz.
Güzer, yazısında ‘Bir Oyuncu Olarak Mekan’ başlığı altında mekanların (kentlerin, meydanların, caddelerin, konutların) ustalıkla değerlendirildiği filmlerden örnekler vererek, “1984”, “Truman Show”, “Amcam” filmlerinde kent-ideoloji ilişkisini inceliyor. ‘Sinemada Mimar Kimliği’ başlığı altında, mimar karakterlerin başrolde olduğu filmlerden örnekler veriyor; Peter Greenaway’in “Mimarın Göbeği”nden Stanley Donen’in “Aşk Yolu”na, Mark Rydell’in “Kesişme”sinden Adrian Lyne’in “Ahlaksız Teklif”ine farklı türlerde filmlere değiniyor sinemada ‘başrolde oynayan’ yapılardan, konutlardan, tasarım ve sanat ürünlerinden ve beyazperdeye yansıyan ‘izm’lerden örnekler veriyor. Coppola’nın “Megalopolis”indeki mimar karakter de hiç kuşkusuz -tıpkı “Brutalist”in kahramanı gibi- yapıtın yeni baskılarında yerini alacaktır… Kitaptaki diğer yazarların anlatılarına da değinmek isterdim. Ne yazık ki, yazımın sınırları buna elvermiyor. Ama değinmeden geçmeyelim: beyazperdeye yansıyan mimar kimliğinin yanı sıra bir de mimar sinemacılar gerçeği var. “Metropolis”in yönetmeni Fritz Lang’ın, İtalyan ustalar Luigi Comencini ve Mauro Bolognini’nin mimarlık eğitimi aldığını biliyoruz. Tomas Koohaas’dan, Joseph Kosinski ve Nathaniel Kahn’a, Anthony Quinn’e, Duygu Sağıroğlu’ndan Yeşim Ustaoğlu’na uzanan mimar-sinemacıların varlığı iki disiplin arasındaki ilişkinin bir başka boyutu.
Mimarlıkla ilişkili yepyeni bir kitap da, İzmir’in çiçeği burnunda yayınevi Âlâ Yayıncılık’ın 1 nolu kitabı, Yaşar Ürük’ün “Sinema Tarihinde İzmir” adlı kapsamlı çalışması. Yazar, dünden bugüne İzmir’in sinema tarihimizdeki yerini anlattığı ilk bölümde, Pathé’nin ilk sinema salonundan, Meşrutiyet’in İlanı ile İzmir’de artan sinema salonlarını, savaş döneminde İzmir’deki sinema hareketlerini, işgal dönemindeki galaları, İzmir Yangını öncesi İzmir’in sinema salonlarını belgeleriyle aktarıyor. Daha önce bazı yazarların bir olasılık olarak değindikleri Türkiye’de halka açık ilk film gösteriminin İstanbul’dan önce İzmir’de yapılmış olduğunu belgeleyen gazete haberi ile sinema tarihimizdeki bir yanlışı (ilk gösterimin Beyoğlu’nda Sponeck birahanesinde yapıldığına ilişkin bilgiyi) düzeltiyor.
Cumhuriyet yıllarında İzmir’de sinema hareketleri ve sinema salonlarına ilişkin bilgiler kitapta kronolojik olarak sıralanıyor: 30’lu, 40’lı ve altın çağ olarak tanımlanan 50’li, 60’lı yıllar, ardından 70’li, 80’li yılar ve sonrası… Kitabın ikinci ve en kapsamlı bölümünde İzmir’in kışlık ve yazlık sinemaları semt semt konumları ile anlatılıyor. Üçüncü bölüm ise, sinema yayınları, sinema acenteleri ve dağıtımcılar, Sinema filmlerinde İzmir ve Sinemada İzmirlilere ayrılmış. Yedinci sanatın tapınakları olarak adlandırılan sinema salonlarına ilişkin bilgiler kaybolan bir mirası gözler önüne seriyor. Bu salonlardan yalnızca Elhamra ayakta şimdilerde. Bir de restorasyonu bekleyen Yıldız Sineması… Sinemamızın bu mirası yeterince değerlendiremiyor kanımca. Son yılın filmlerinden “Bir Cumhuriyet Şarkısı”nın başarısının en önemli unsurlarından biri, Ankara’daki Halkevi ve İş Bankası yapılarını değerlendirmesi değil mi? Kuşkusuz sinema-mimari ilişkisini ele alan yayınların bu başlığı atlamaması gerekiyor.
Sinemamızın mabetlerine değinen farklı yayınlardan birkaç örnekle yazımızı tamamlayalım: "Başrolde Mimarlık-Yeşilçam Filmlerinde Mekan ve Modernite" (Umut Şumlu, 2023, Everest), “Aile Boyu Sinema” (Gökhan Akçura, 1995 YKY), “Eski İstanbul Sinemaları” (Mustafa Gökmen, 1991, İstanbul Kitaplığı Yayınları), “Sinemada Geçmişi, Bugünü ve Geleceği Yaşatan Mimarlık Yapıları ve Yerleşimler” (Önder Şenyapılı, 2010, ODTÜ Mimarlık Fakültesi), “Cadde-i Kebirde Sinema” (Giovanni Scognamillo, 1991, Metis), “Edebi ve Edepsiz Beyoğlu” (Umur Talu, 2025, Literatür), “Ankara’dan Sahneler” (Uğur Kavas, 2021, Ankara Büyükşehir Belediyesi)… Varlık Dergisi’nin “Bellek Adana” teması üzerine odaklanan Şubat 2025 sayısında da Adana sinemalarına nostaljik bir bakış bulabilirsiniz. Bugünkü temamızla doğrudan ilintili bir başka önemli yayınla bitirelim: Doğu Kitabevi’nin Sosyologca Kitapları’ndan çıkan “Sine-Masal Kentler- Modernitenin iki Kahramanı Kent ve Sinema Üzerine bir İnceleme”(Mehmet Öztürk, 2014). Önümüzdeki hafta sonu, Oscar gecesi öncesi aday filmleri değerlendiririz. O zamana kadar sinemanın mimarlıkla ilişkisi üstüne okuma yapmaya ne dersiniz?
SİNEMA DA MİMARLIK GİBİ İDEOLOJİKTİR
İlk kitabımız, bu konuda çıkan en yeni yayın: Celal Abdi Güzer’in derlediği ve 13 yazar ve mimarın yazılarından oluşan “Sinema ve Mimarlık”. Çoğunluğunu ODTÜ’lü mimar öğretim üyelerinin oluşturduğu yazarlar (bu yönüyle benim için nostaljik bir boyuta sahip) bu iki sanat alanı arasındaki etkileşimi ele almışlar. Aralarında Jale Erzen gibi değerli bir sanatçı, akademisyen, sivil toplum örgütçüsü, Özlem Yalım gibi bir endüstri tasarımcısı, Ahmet Turan Köksal gibi dijital teknolojiler alanında uzman bir yazar da var. Sinema ve mimarlık alanlarındaki yayınlarıyla tanıdığımız Fol Kitap’ın bu değerli çalışmasını tüm sinemaseverlere önermek isterim.
Prof. Dr. Celal Abdi Güzer, ‘Sinemanın Mimarlık Üzerine Söyledikleri: Bir Eleştiri Biçimi Olarak Sinema’ başlıklı yazısında “Sinema; kenti, mimarlığı, sanatı yaşamın içine taşır, bir öykünün parçası yapar, donmuş fiziksel bir ortam olmaktan çıkarır, yeniden anlamlandırır” diyor. Şu vurgusu da önemli: “Tıpkı yapılar gibi sinema da ister istemez ideolojiktir, taraf tutar, belli değerleri arkasına, belli değerleri karşısına alır”… Kitap yayımlandığında henüz “The Brutalist” gösterime çıkmamıştı. Filmi izleyenler, bu tümcenin filmin anlatısı ile nasıl örtüştüğünü görecektir kuşkusuz.
SİNEMANIN MİMARLARI
Güzer, yazısında ‘Bir Oyuncu Olarak Mekan’ başlığı altında mekanların (kentlerin, meydanların, caddelerin, konutların) ustalıkla değerlendirildiği filmlerden örnekler vererek, “1984”, “Truman Show”, “Amcam” filmlerinde kent-ideoloji ilişkisini inceliyor. ‘Sinemada Mimar Kimliği’ başlığı altında, mimar karakterlerin başrolde olduğu filmlerden örnekler veriyor; Peter Greenaway’in “Mimarın Göbeği”nden Stanley Donen’in “Aşk Yolu”na, Mark Rydell’in “Kesişme”sinden Adrian Lyne’in “Ahlaksız Teklif”ine farklı türlerde filmlere değiniyor sinemada ‘başrolde oynayan’ yapılardan, konutlardan, tasarım ve sanat ürünlerinden ve beyazperdeye yansıyan ‘izm’lerden örnekler veriyor. Coppola’nın “Megalopolis”indeki mimar karakter de hiç kuşkusuz -tıpkı “Brutalist”in kahramanı gibi- yapıtın yeni baskılarında yerini alacaktır… Kitaptaki diğer yazarların anlatılarına da değinmek isterdim. Ne yazık ki, yazımın sınırları buna elvermiyor. Ama değinmeden geçmeyelim: beyazperdeye yansıyan mimar kimliğinin yanı sıra bir de mimar sinemacılar gerçeği var. “Metropolis”in yönetmeni Fritz Lang’ın, İtalyan ustalar Luigi Comencini ve Mauro Bolognini’nin mimarlık eğitimi aldığını biliyoruz. Tomas Koohaas’dan, Joseph Kosinski ve Nathaniel Kahn’a, Anthony Quinn’e, Duygu Sağıroğlu’ndan Yeşim Ustaoğlu’na uzanan mimar-sinemacıların varlığı iki disiplin arasındaki ilişkinin bir başka boyutu.
SİNEMA TARİHİNDE İZMİR
Mimarlıkla ilişkili yepyeni bir kitap da, İzmir’in çiçeği burnunda yayınevi Âlâ Yayıncılık’ın 1 nolu kitabı, Yaşar Ürük’ün “Sinema Tarihinde İzmir” adlı kapsamlı çalışması. Yazar, dünden bugüne İzmir’in sinema tarihimizdeki yerini anlattığı ilk bölümde, Pathé’nin ilk sinema salonundan, Meşrutiyet’in İlanı ile İzmir’de artan sinema salonlarını, savaş döneminde İzmir’deki sinema hareketlerini, işgal dönemindeki galaları, İzmir Yangını öncesi İzmir’in sinema salonlarını belgeleriyle aktarıyor. Daha önce bazı yazarların bir olasılık olarak değindikleri Türkiye’de halka açık ilk film gösteriminin İstanbul’dan önce İzmir’de yapılmış olduğunu belgeleyen gazete haberi ile sinema tarihimizdeki bir yanlışı (ilk gösterimin Beyoğlu’nda Sponeck birahanesinde yapıldığına ilişkin bilgiyi) düzeltiyor.
Cumhuriyet yıllarında İzmir’de sinema hareketleri ve sinema salonlarına ilişkin bilgiler kitapta kronolojik olarak sıralanıyor: 30’lu, 40’lı ve altın çağ olarak tanımlanan 50’li, 60’lı yıllar, ardından 70’li, 80’li yılar ve sonrası… Kitabın ikinci ve en kapsamlı bölümünde İzmir’in kışlık ve yazlık sinemaları semt semt konumları ile anlatılıyor. Üçüncü bölüm ise, sinema yayınları, sinema acenteleri ve dağıtımcılar, Sinema filmlerinde İzmir ve Sinemada İzmirlilere ayrılmış. Yedinci sanatın tapınakları olarak adlandırılan sinema salonlarına ilişkin bilgiler kaybolan bir mirası gözler önüne seriyor. Bu salonlardan yalnızca Elhamra ayakta şimdilerde. Bir de restorasyonu bekleyen Yıldız Sineması… Sinemamızın bu mirası yeterince değerlendiremiyor kanımca. Son yılın filmlerinden “Bir Cumhuriyet Şarkısı”nın başarısının en önemli unsurlarından biri, Ankara’daki Halkevi ve İş Bankası yapılarını değerlendirmesi değil mi? Kuşkusuz sinema-mimari ilişkisini ele alan yayınların bu başlığı atlamaması gerekiyor.
Sinemamızın mabetlerine değinen farklı yayınlardan birkaç örnekle yazımızı tamamlayalım: "Başrolde Mimarlık-Yeşilçam Filmlerinde Mekan ve Modernite" (Umut Şumlu, 2023, Everest), “Aile Boyu Sinema” (Gökhan Akçura, 1995 YKY), “Eski İstanbul Sinemaları” (Mustafa Gökmen, 1991, İstanbul Kitaplığı Yayınları), “Sinemada Geçmişi, Bugünü ve Geleceği Yaşatan Mimarlık Yapıları ve Yerleşimler” (Önder Şenyapılı, 2010, ODTÜ Mimarlık Fakültesi), “Cadde-i Kebirde Sinema” (Giovanni Scognamillo, 1991, Metis), “Edebi ve Edepsiz Beyoğlu” (Umur Talu, 2025, Literatür), “Ankara’dan Sahneler” (Uğur Kavas, 2021, Ankara Büyükşehir Belediyesi)… Varlık Dergisi’nin “Bellek Adana” teması üzerine odaklanan Şubat 2025 sayısında da Adana sinemalarına nostaljik bir bakış bulabilirsiniz. Bugünkü temamızla doğrudan ilintili bir başka önemli yayınla bitirelim: Doğu Kitabevi’nin Sosyologca Kitapları’ndan çıkan “Sine-Masal Kentler- Modernitenin iki Kahramanı Kent ve Sinema Üzerine bir İnceleme”(Mehmet Öztürk, 2014). Önümüzdeki hafta sonu, Oscar gecesi öncesi aday filmleri değerlendiririz. O zamana kadar sinemanın mimarlıkla ilişkisi üstüne okuma yapmaya ne dersiniz?