Sırrı Süreyya Önder: Bu işin şartı, pazarlığı yok, birçok lazımesi var

Elizabet

Administrator
Yönetici
Katılım
Ocak 16, 2025
Mesajlar
294,955
Tepkime puanı
0
DEM Parti İstanbul milletvekili ve İmralı heyeti üyesi Sırrı Süreyya Önder, Habertürk TV’de Mehmet Akif Ersoy’un sorularını yanıtladı.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Meclis’te Öcalan çıkışı yapmasının hemen ardından kendisini aradığını anlatan Önder, Bahçeli”nin “Daha barış halayı çekeceğiz” dediğini aktardı.

Bahçeli’den “siyasi yaşamda gördüğüm en zarif insanlardan birisi” diye söz eden Önder, önümüzdeki süreçte AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile de yüz yüze bir görüşmelerinin olabileceğini söyledi.

Önder, DEM Parti milletvekili Pervin Buldan ile Rojava’ya da bir ziyaret düzenleme olasılıklarından söz etti.

Canlı yayında Sırrı Süreyya Önder ile Pervin Buldan’ın İmralı Adası’nda Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'ın idam edildikten sonra ilk gömüldükleri mezara ziyaretinden de fotoğraflar paylaşıldı.

Önder ayrıca eski HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın Edirne Cezaevi’nden özel izinle eşinin ameliyatı için geldiği İstanbul’daki hastaneden de bir fotoğrafını paylaştı. Bahçeli’nin Demirtaş ile bu sırada yaptığı telefon görüşmesi hakkında konuştu.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in “sürecin bir yıldır devam ettiğine” yönelik açıklamasına değinen Önder “Özel’e ben söylemiştim. Yeterince anlatamamışım sanırım. ‘Bu ilişkiler bir yıldır yürüyordu’ dedim, Özgür Bey 'süreç' gibi algılamış onun vebali ve sorumluluğu benimdir” dedi.

Sürecin artık somut bir aşamaya geldiğini belirten Önder "Bundan sonra İmralı ziyareti çeşitlenir. Hareket tarzı için gerekli olan altyapı. Bir örnek, silah bırakacaklar, nereye bırakacaklar? Sokağa mı bırakacaklar? Teknik ve hukuki altyapı. Bir kanal İmralı ile açık olacak. Bu konuşuldu” dedi.

Öcalan’ın herhangi bir ön şartı olmadığını kaydeden Önder “Bu işin şartı, pazarlığı yok” dedi. Önder “Şart yok derken gerek yok anlamına gelmemeli. Bu işin birçok lazımesi var. Kıymetli olan diğer süreçten ayıran yönü bu” ifadelerini kullandı.

Önder konuşmasının bir yerinde “Ben sosyalist demokrat bir insanım. Evren başka bir yere gidiyor” dedi.

Çözümün demokratik alanı genişletmekte olduğunu söyleyen Önder daha sonra “Spekülasyon alanını görünce bu süreci korumak bizim boynumuzun borcu. Hedefe kilitlenelim, ufka bakalım. Ufukta 1000 yıllık kardeşliğin ihyası var” ifadelerini kullandı.

Önder’in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

‘Bu asaleti Devlet Bey’den başka pek kimseden görmedik’​


“Devlet Bey bire bir insan ilişkilerinde şu siyasi yaşamda gördüğüm haza en zarif insanlardan birisidir. Aslında insanlar da buna tanık oldu. Ahmet Türk cezaevine alındığında, 2016-17 gibi tarihti. Orada gazetecileri topladı, Ahmet Bey'in behemehal tutuksuz olarak yargılanmasını söyledi. Nitekim bu iddiasının arkasında durdu. Ahmet Bey tutuksuz yargılanmaya başladı. Daha önce değişik adlarla kurduğumuz partilerin milletvekilleriyle her vesileyle tokalaşan, halini hatırını soran, yakınını kaybettiğinde taziye için mutlaka arayan ama siyaseten en sert şekilde tartıştığımız bir rakibimizdi. Fakat bu asaleti Devlet Bey'den başka pek kimseden görmedik. Kendim cezaevine girdiğinde, Pervin Hanım üzerinden bana 'geçmiş olsun' mesajı göndermişti. Yapabileceği bir şey olup, olmadığını sormuştu.

‘Bu meselenin Devlet Bey’le çözüleceğini söylemiştim’​


11 yıl önce dile getirmiştim. Birinci çözüm süreci sarsıntıya uğramıştı. O zaman bu meselenin Devlet Bey'le çözüleceğini söylemiştim.

‘Bahçeli ‘daha barış halayı çekeceğiz’ dedi’​


Bahçeli'nin çıkışı olduğunda biz sayın Cevdet Yılmaz, sayın Ahmet Türk, ben, sayın Bekir Bozdağ ve sayın Abdülhamit Gül'le beraber Şenyaşar ailesinin barışına vesile olmuştuk. Bunun yemeği yapılacaktı. Onun biçimi, yeri, zamanına dair toplantı halinde Meclis'teydik. Birdenbire ortalık karıştı. Korumaları Cevdet Bey'e telefon getirdi. Bekir Bey'i aramaya başladılar. 'Efendim sayın Bahçeli konuşma yapmış' dediler. Tutanakları geldi, okuduk, sarsıcı bir konuşmaydı. Ahmet Türk'le benim odama geçtik. Asistan arkadaşım aradı 'Sayın Bahçeli'nin makamından arıyorlar, görüşmek istiyor' diye. 'Buyrun bağlayın' dedim. Diafona aldım, Ahmet Abi de dinliyordu. Sağlığımı sordu, ben de onun sağlığını sordum. 'Barışı görelim ondan sonra Allah emanetini alsın' dedim. 'Olur mu efendim daha barış halayı çekeceğiz, kendinize kondurmayın' dedi. ‘Çiviyi arşı alaya çaktınız, henüz değerlendirmeye boyumuz yetmiyor’ dedim. Ahmet Abi ile de sohbet ettiler. Karşılıklı kapattık. Sonra kendisini ziyaret ettik.

‘Ahmet Türk ile Devlet Bahçeli iki bilge kişi’​


Benim bu görüşmeyi Devlet Bey açıklamadan açıklamam saygısızlık olur. İzlenimleri aktarabilirim. Kapı kapandıktan sonra iki farklı siyasi partinin mensupları değil de köy odasında toplanmış, birbirine azami saygı ve özen gösteren, özellikle Ahmet Abi ile Devlet Bey'i kastediyorum, iki bilge kişinin hasbıhal etmesini izledik. O an çok önemli andı.

‘Neyini gizleyeceğiz?’​


Özellikle televizyonlarda vileda saplı her şeyi bilen insanlar çok komplo teorileri üretiyorlar. Bizim içinde olduğumuz hiçbir şeyde örtülü, gizli, saklı, pazarlıklı ne kendimize ne muhatabımıza yakıştırırım. Çünkü suç işlemiyoruz. Çok ulvi amaç için bir araya gelmişiz. Neyini gizleyeceğiz?

‘Özgür Bey süreç gibi anlamış, vebali benimdir’​


Sayın Özgür Özel'e ben söylemiştim. Yeterince anlatamamışım sanırım. Bu arada sayın Özgür Özel'in yaklaşımı, duyarlığına, temkinli şerhlerine, gayretine teşekkür etmek boynumuzun borcu. Bu meselede kendisini gayet duyarlı, sorumlu yaklaşım içerisinde gördük her zaman. Ben bunun böyle adlandırılacağını bilmeden, bu bir süreçtir, her zaman kapı arkası diplomasisi yürür. Hini hacette lazım olacak mekanizmalardır bunlar. Milletvekili olduğum günden beri partiden arkadaşlarımın beni davet etmesi, yeni bir süreç olmalı, partinin iki hafızası, bir arkadaşımız cezaevinde, birisi yurt dışında. Sayın Balüken ve sayın Demirtaş'a selamlarımı göndereyim. Sağlığım elverişli değildi. Geldik görüştük. Bu süreç olarak adlandırılamaz. Süreç iki taraf iradi olarak bir şeyi açıklar, onun adına süreç denir. Bu ilişkiler 1 yıldır yürüyordu dedim, Özgür Bey süreç gibi algılamış onun vebali ve sorumluluğu benimdir.

İmralı görüşmesinde ilk tablo neydi?​


2012'de yaklaşık 3 yıl kendisiyle (Öcalan) beraber bir süreç yürüttük biz. Dolayısıyla tanıdığımız bir insan. Kapasitesini, hakimiyetini bildiğimiz insan. Bir görüşme ritüelimiz oluşmuştu. Normalde kendisi tokalaşır ve yer gösterir. Araya 10 yıl girmişti. Birbirimize sarıldık. Normalde böyle bir insan değildir, tokalaşır. Sarıldık, oturduk. Sağlığımı, cezaevi dönemimi ve arkadaşları sordu. Normalde biz bir aktarım yaparız. Bu sefer bizi durdurdu. 'Zamanımızı verimli kullanmamız lazım, merak ettiğim, soracağım şeyler var, aktarım yapmak istediğinizin farkındayım, bu sefer sadece ben konuşayım, daha sonra onları aktarırsınız' dedi. Küçük müdahalelerin dışında mevzuya dahil olmadık. Mektubunda açıkladığı şeyin tarihsel, sosyolojik arka planını anlattı.

‘Öcalan birinci çözüm sürecinde de bu noktadaydı’​


Aslında Öcalan birinci çözüm sürecinde de bu noktadaydı. Oraya girersek uzun sürer. Bir yakınmamı söyleyeyim; insanlar çok vicdansızlar. Birinci sürecin akamete uğraması hakkında binbir türlü tezvirat; yani bunu bir anne de izliyor. Evlatların canı üzerinden biz ya da başkaları böyle bir şey yapar mı hassasiyetine dikkat etmeden, bu ülkenin trajedisidir; eğitim sorunludur dersane açılır, sorun olan alanı ekmeğe bağlarsın. Burada tarihsel arkaplanı olan devasa mesele vardır. Tedbirler gelişirken kendi sektörlerini oluştururken bir müddet sonra elinde viledalı her şeyi bildiğini sanan insanlardan tut silah kaçakçılarına kadar ekmeğe bağlanır. Bu mesele bağlanırlar, artık ekmeği olmuştur. Herhalde ufak ufak yaşlanıyoruz ondan mıdır nedir; insanın midesi kaldırmıyor. Bir halkı göz önüne getir, doğuştan sahip olduğu haklarını kullanmıyor, kullandırtılmıyor. İnsan devleti kendisinin devleti olarak görse savaşır mı? Bunları düşünmeden kolaycı departmanlara yerleştirir. İtiraz etmek yok, yaftalama var. Konforlu bir alan ortaya çıkıyor ve aklı selim ortadan kayboluyor.

‘Barzani, Bahçeli’nin çıkışını üç gün düşündüm dedi’​


(Öcalan) İlk görüşmede fesih ya da başka bir şey anlatmadı. Bir dünya, bölge, ülke analizini tarihselliği ile birlikte günümüze getirip tartıştı bizimle. Bahçeli'nin konuşmasıyla ilgili 'Ciddi bir insandır, ne kast ediyor, bunu anlamaya çalıştım, sonunda çözdüm, sorumluluk sahibi, vicdan sahibi, ben de buna çok yüksek kıymet biçtim" dedi. ‘Yaklaşmakta olan, uluslararası ve bölgesel ölçekte bizi bekleyen akıbeti, faturasını, toplumsal maliyetini bizi ve çocukların ödeyebileceği ferasetini gördü ve buna yüksek değer biçtim' dedi.

Sayın Mesut Barzani de ilginçtir '3 gün düşündüm' dedi. AK Parti de muhtemelen düşündü.

‘Şerefim üzerine temin ediyorum, bu işin pazarlığı ya da şartı yok’​


Sayın Bahçeli Meclis'te gelsin konuşsun, demişti. Dediğinden ricat edecek seciyede bir insan değil. Hep arkasında durdu. Sayın Öcalan dedi ki 'onu çok zorluyorlar, onun işini güçleştirmeyelim, ben Meclis'e gelmeyeyim, orada siz varsınız, ben buradan konuşurum' dedi. Bir talebi oldu mu? Hayır ve asla! Bu işin hiçbir şartı yok. Ön şart ya da sonrasında bir şart yok. Bunu bütün şerefimle söylüyorum.

Kürtler de soruyor. Birlikte kuracağız bu barışı. Birbirimizin ufkuna bakacağız. Bunun başka yolu yok. Şerefim üzerine temin ediyorum ki, bu işin pazarlığı ya da şartı yok. Ben de bu lafı kolay kolay kullanmam. Yarın gök kubbe altında ayan olmayan hiçbir şey yok.

‘Bunlar sürecin şartı değil gereğidir’​


Peki ne var? İşin gerekirlikleri var. Bu adım atıldı. Bir bölümün sonucuydu çağrı metni. Çağrı bir şeyin başlangıcı gibi algılanıyor. Bir anlamda başlangıcı bir anlamda bir kısmının bitimi. Bundan sonra teknik, altyapı, hukuki, siyasi birtakım enstrümanlara ihtiyaç var. Bunu devlet yetkilileri sayın Öcalan'la konuşmuşlardır. Bunlar da bu sürecin şartı değildir ama gereğidir. İlk aşama başarıyla tamamlandı. İlk aşama bu işin yüzde 50'sinden fazlasıdır. Kıymetli, stratejik, hayati olan en önemli kısmı burasıydı diyelim. Herkes bir irade beyanında bulundu. PKK, sayın Öcalan, güç kuvvet veren ülkeler irade beyanında bulundu. Devlet, hükümet nasıl karşılayacağına dair irade beyanında bulundu. Bundan sonrası bu süreci birlikte örme zamanı. 'Ben bunu yaptım, sen de bunu yap' diye ortalıkta çağrı enflasyonu var. Bunu da konuşacağız.

‘Hükümet de devlet de itiraz etmiyor o paragrafa’​


Bu mektup belli tartışmaların, mutabakatların sonucunda son şekli verilmiştir. Türkiye'nin önündeki en az 100 yılı kuruyorsunuz. Her satırı dirhemle tartılmalı. Her şeyi ince ince düşünmelisiniz. Sayın Öcalan da böyle yaptı. Tartışıldı, itirazlar, öneriler oldu. Milletin gözden kaçırdığı ya da uğraşmadığı şey şu; bu anlama gelen cümle ve ruh zaten mektubun içinde var.

Bütün açıklığıyla söylüyorum; sayın Öcalan bunu eklemem lazım dedi. 'Evet içerik olarak bir mani yok' dediler. Mektupta mutabık kalmışız. Devlet yetkilileri önerdi. 'Bir arkadaşımızdan isteyin, bu da sizin düşünceniz olarak orada derc edilsin'. Yani bu şerh, şart anlamına gelmiyor. Hükümet de devlet de itiraz etmiyor o paragrafa.

‘Binali Bey’in adına konuşamam’​


Şerefimle söylüyorum, gizli bir gündem yok. Benim şerefim de ucuz bir şeref değildir. Binali Bey'in adına konuşamam. Bunun konuşulmasına ne mani? Bırakın bunu önerenler de olacaktır. Daha fazlasını önerenler de olacaktır. Ülke bölünürse kime ne kalır? Öcalan'ın ifadesiyle söyleyeyim 50 tane Gazze oluşur. Hep birlikte mahvoluruz.

Bu ülke parlamenter sistemden Başkanlık sistemine geçti? E ne oldu? Cıss diye yaklaşmamak lazım.

‘Bu bir paradigma değişikliğidir’​


Herkes soruyor; 'paradigma değişikliği ne?' diye. Sayın Bahçeli'nin konuşmasına herkesin dikkatini çekmek isterim. Bu ülkede yıllardan beri Kürt her şey olabildi bir tek Kürt olamadı. Kürt kökenli gelebildiği en yüksek konum. Bu noktaya gelebilene kadar küfür yerine kullanılıyordu Kürdün adı.

Bu halk 91-92'de bayramını kutlamak için 92 kişi hedef gözetilerek ateş edildi, katledildi. Şimdi oradan peki ne değişti? Sayın Bahçeli o konuşmasında bu cumhuriyet Türk ile Kürdün ortak cumhuriyetidir dedi. İşte sana paradigma değişikliği. Sayın Cumhurbaşkanı buna irade koydu. Aramızdaki siyasi rekabet, mücadele, diğer muhalefetle yürütülene benzemeyecek şekilde bedelli, sert cereyan etti. Halen de kısmen devam ediyor. Bu bir paradigma değişikliğidir. Varlığını tanımak çok önemli bir şeydir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin başlangıcından bahsediyoruz.

‘Bu ülke bölünmeyecek’​


Demokratik Kürt siyasetinde emek vermiş, gelmiş geçmiş bütün arkadaşlarım, gözünü budaktan, sözünü dudaktan esirgeyen insanlar değiliz. Hepimizin vekilliği kadar hapishanede çile günleri var. Böyle patolojik kazılar yapmak yerine, bu ülke bölünmeyecek kardeşim. Bu ülke hepimize zimmetli. En çok bize zimmetli. Bize itham edildiği için.

Bu ülkeyi bölmeyeceğiz, böldürtmeyeceğiz. 'Sen şunu yap, ben bunu yapayım' diye bir şey yok. 'Biz' olarak yapacağız. Tartışacağız, kimisi hayata geçecek kimi geçmeyecek. Kimisinin günü bugün değil. En mesnetsiz iddialarda bulunan, komplo teorisi kafasında olan insanlara kadar hepsini azami saygıyla karşılıyorum. Çünkü düşüncemizden ve doğrultumuzdan eminiz.

‘PKK’nin mektubu ilkesel olarak herkesi kapsıyor’​


PKK uyacak mı? Uydu. Beyan etti. PKK'yi takip eden akademisyen ve gazeteciler bilirler ki, bu kadar net ve bu üslupta yazılmış ilk mektup sayılabilir. İlkesel olarak herkesi kapsıyor. Özgünlüğü olan durumlar, yapılar için bir şart, şerh sözkonusu değil. Bu iradenin X alanda nasıl uygulanmasını birlikte konuşalım, tartışalım bir yere varalım. Öcalan'ın çağrısı ağırlıklı olarak tabii ki PKK'ye. Ana muhatap o. YPG örgütlenmesi de Öcalan'dan ilhamla yapılan bir şeydir.

‘Belki Pervin Hanım’la beraber Rojava’ya gideceğiz’​


Şunu bir kenara olgu olarak koyalım. Silahlar devre dışıdır. Bütün herkes için geçerlidir; fakat, ısrarla söylüyorum. Belki Pervin Hanım'la beraber Rojava'ya da gideceğiz. Sorunlar olabilir, aradaki makas PKK ile KCK ile örtüşmemiş olabilir. Sorundan bahsediyoruz, çözeceğiz, çözmek zorundayız. Bu saatten sonra ortak meselemiz. Bizim için iyi olan neyse oraya yoğunlaşacağız.

İmralı'da Adnan Menderes’in ilk mezarına ziyaret​


(Ekrana Önder ve Buldan’ın İmralı Adası’nda Adnan Menderes’in ilk defnedildiği mezara ziyaretinden fotoğraflar yansırken) Burası İmralı adasının tepesi. Bu bir anıt. Arkasındaki mezar da rahmetli Menderes'in ilk defnedildiği mezar. Burayı ben ve Pervin Hanım ziyaret etmek istedik. Gittik. Duygusal bir andı. Buradan belki terör, terörist meselesine geçiş yapabiliriz.

Celal Bayar komitacıydı, günün paradigmasıyla ‘terörist’ti. Sonra bu ülkeye cumhurbaşkanlığı yaptı. Sonra kendisi tefrik etmeye başladı insanları ‘terörist’ diye. Teröristin tanımı değişti. Akabinde idama mahkum edildi. Menderes ve iki arkadaşı rahmetli asıldılar. Biri Başbakan biri Maliye Bakanı biri bir başka bakandı. Ve ‘terörist’ olarak idam edildi. Seçilmiş bakan ve başbakandılar. Sayın Bayar yaş haddiyle… Sayın Bayar bu ülkenin kurucu babalarının içindedir. Ege'de bugün artık düğün folklorü haline gelen zeybek ve efeler, ‘Ege'nin teröristleri ve eşkıyaları’ydı. Tırnak içinde kullanıyorum. Yüzlercesi asıldı vuruldu.

Menderes'i asanlar ‘halk kahramanı’ydı, 27 Mayısçılar. Sonra Madanoğlu ve etrafındaki insanlar 12 Mart'ta onlar ‘terörist’ oldular. Bu ülkenin teröristi bitmiyor…

‘Bizim partimizde kuşkular 24 saatte dağıldı’​


Elbette şaşkınlık yaşayanlar olmuştur. Üç lider de cesur iş yaptılar. Bunun sebebi çekilen acıların büyüklüğü. Sitem eden, soru soran, anlamaya çalışan insanlar oldu.

Bu kuşkular 24 saatte dağıldı teşkilatta. Biz şimdi 120 noktada halk toplantıları gerçekleştirmeyi planlıyoruz. Bu kendi seçmenimize değil sadece. İnsanlar gelecek, kaygılarını, önerilerini, itirazlarını dile getirecekler. Onlara cevap olmaya çalışacağız.

Bizim işimiz şimdi başlıyor. DEM aslında ilk defa kendi gerçek işini görmeye başlıyor. Barış ve müzakere partisiydik.

‘Cumhuriyet'in demokratikleşememesiyle ilgili bir laf söyledim, mürteci ilan ettiler beni’​


Yasa, anayasa diyoruz. 50 senedir Kürt illerinin anayasası terörle mücadele kanunu. Burada bir kahvede taşkınlık yaparsan, taşkınlık yapma suçuyla kovuşturulursun. Orada bir şey yaparsan terörle mücadele kanunu. Bizim için anayasa cari değildi. Ben daha önce Cumhuriyet'in demokratikleşememesi ile ilgili bir laf söyledim. Mürteci bile ilan ettiler beni. Duymadığım bir o kalmıştı.

‘Öcalan PKK üzerinde belirleyicidir’​


Öcalan'ın PKK üzerinde hala ve her zaman güçlü. Gök kubbe altında neresi varsa. Belirleyicidir. Orada bir emir komuta mekanı yok. Orada tartışılıyor bu meseleler. Maaşlı çalışan personel yok. İnsanlar dertleri, itirazları uğruna gelmişler sürecin içine girmişler. Tartışmak ayrı bir şey belirleyici olmak, perspektifini, teorisini oluşturabilmek, güç ve kapasite Öcalan'dadır. Örgüt bunu 24 saat geçmeden çok net, hiçbir şart kipi içermeyen bir mektupla kamuoyuna duyurdu.

Demirtaş’ın hastane ziyareti ve Bahçeli'yle görüşme​


Başak Hanım bir rahatsızlık geçirdi, ciddi bir rahatsızlıktı. Bir anlamda yaşamsal bir şeydi. Doktorlar ağır bir operasyona karar verdiler. Bütün mahkumlara tanınmış bir haktır. Bu çerçevede sayın Demirtaş'ın, başkanımızın, avukatları Adalet Bakanlığı'na müracaat ettiler. Ben ve Pervin Hanım sürecin hızlanması için devreye girdik. Sayın Cumhurbaşkanına arz edildi. Duyarlılık gösterdi. O gecenin sabahında 09.00 sularında sayın Demirtaş'ı ameliyatın yapılacağı hastanede hazır ettiler. Ameliyat olana kadar eşi hanımefendiye moral verdi. Biz de Pervin hanımla ikisine moral verdik. Yüksek moralle ameliyata uğurladık.

Ameliyat başarıyla sonuçlandı. Ameliyat sonrası birkaç işlem daha yapılacak. İnanıyor ve güveniyoruz ki, Başak hanım tanıdığımız en güçlü kadın arkadaşlarımızdan, yoldaşlarımızdan birisidir. Bunu da göğüsleyecektir.

‘Hastanede gündemi konuşmadık’​


O esnada sayın Bahçeli beni aradı. Sayın Demirtaş'ın eşinin yanına getirildiğini duymuş. Daha önce kendisi ameliyat olduğunda sayın Demirtaş ona bir geçmiş olsun mesajı benim üzerimden iletmişti. Hem kendi geçmiş olsun hem de Selahattin Başkan'ın dileklerini kendisine iletmiştik. Çok mutlu oldu, çok teşekkür etti. Duyunca aradı, çok içten bir kısa sohbet geçti, şifa diledi sayın Bahçeli. Benim telefonumu diafona aldık. Başak hanıma şifalar diledi, Selahattin Bey'e bir ihtiyaç olup olmadığını sorma asaletini gösterdi. Tıbben ve hastane benzeri bir şey. İnşallah iyi günler güzel günler gelsin, sağlığınıza dikkat edin, dedi. Selahattin Bey de aynı şeyleri diledi. Ben ve Pervin hanım, avukatlarla birlikte Başak hanımın sonuçları gelene kadar bekledik. Akşam 10 sularında Selahattin Bey'i tekrar cezaevine uğurladık. Bu insani boyutta. Orada gündemi konuşmayı ne sayın Bahçeli tenezzül eder ne sayın Demirtaş. Sayın Demirtaş süreç başladığında beri cezaevinde ve dışarıda bu çizgideydi. İçimizde en tecrübeli yoldaşlarımızdan birisidir. Süreç boyunca sayın Cumhurbaşkanına, sayın Bahçeli'ye, partimize, Pervin hanım ve bana sürekli avukatları üzerinden öneri, not, uyarıları, dikkat etmemiz gereken şeyleri kendisinden aldık. Sayın Cumhurbaşkanı, sayın Bahçeli ve sayın Öcalan'a mesajları oldu. Onları ilettik, aktardık.

‘Artık önümüzdeki 100 yılı konuşuyoruz’​


Artık önümüzdeki 100 yılı konuşuyoruz. Sayın Cumhurbaşkanının irade vermesi, bunlar olmasaydı, bugün sizinle ben konuşsaydık yüzlerce bozucu alandan bahsedecektik. Dün de vardı bugün de var. Ama bugün umudumuz ve zeminimiz var.

Açılım süreci neden başarısız oldu?​


Geçen sefer yaslanacağımız bir içtihat yoktu. Dünyanın çatışma sonrası çözüm süreçleri dünyanın en zor işleri. Kitabı yok, ancak elimizde istatistikler var. Barışla finalize olmuş olanların oranı yüzde 16'ıydı. Bu konudaki literatür istatistikler üzerinden oluşturulmuş literatür. Örneğin bu süreç içerisinde taraflardan birisi galibiyet ya da mağlubiyet diline gidiyorsa onun başarısı olmuyor. Bu istatistik olgu. Taraflardan biri çok güç temerküz ettiğinde sonu hayırlı olmuyor. Varlığını, onurunu, izzetini iki taraf da kendisine zimmetli saymıyorsa olmuyor. Süreç eşittir kriz demektir. Dünden daha açık dünden daha korunaklı. Çok net bir irade beyanı var. Şart yok diyorum, herkes bunu kendi anladığı gibi yorumlamayı tercih ediyor. Şart yok derken gerek yok anlamına gelmemeli. Bu işin birçok lazımesi var. Kıymetli olan diğer süreçten ayıran yönü bu. Buraya kadar siz ve biz'dik. Bu noktadan sonra hep beraberiz. Başka türlü de olmaz. Kürt sokağının iknası, Türk sokağından geri değil. Sokağı mecaz olarak kullanıyorum. Bilenin bilmeyene borcu var deyip, ortaya döküleceğiz. Bizim anlattıklarımız yeni barış elçileri olacak.

Aslında her gece belli kanallarda sabote ediliyor. Bilerek ya da bilmeyerek, cehaletiyle sabote ediyor. Elinde Kürt'e düşmanlıktan başka hüneri olmayan bir sürü vasıfsız bu işin akıldanesi gibi ahkâm kesiyor. Ama bunlara da anlatacağız. Fiilen bu süreci sabote etmek anlamına gelir.

‘Süreci zorlayan şeyler’​


Bir sürü kayyum ve tutuklama benzeri uygulamalar var. Süreci zorlayan şeyler. Artık bu irade de ortaya çıktığına göre demokratik alan böyle genişleyecek. Şart değildir ama demokratik alanı geliştirmezseniz bu barış neşvü nema bulamayacak. İşi artık bu veçhesinden tartışmaya başlamalıyız. İtiraz da katkıdır. Hello cello itirazı değildir ama bu.

‘Ufukta bin yıllık kardeşliğin ihyası var’​


Öncelikle dile dikkat edeceğiz. Çatışma olmayacak, silah devreden çıkacak. Devlet de bu ikna çalışmaları için seferber olmalı. Bakın polemik diliyle konuşmuyorum. Devlet bu rızayı üretmek için elindeki bütün olanakları seferber etmelidir. Biz seferber olmalıyız. Çok ilkesel bir şeyden bahsediyorum, evrensel hiçbir hak herhangi gerekçeyle rehin alınamaz, baskı altında tutulamaz. İnsanların doğuştan sahip olduğu hiçbir şey herhangi bir şeyle alınamaz. Barış akademisyenleri, kanun hükmündeki kararnameler birçok sıkıntılı alanlar var. Bunun toptan çözümü demokratik alanı genişletmek. Örgüt kendisini beyan etti. Elbette belli düşüncelerim var. Spekülasyon alanını görünce bu süreci korumak bizim boynumuzun borcu. Hedefe kilitlenelim, ufka bakalım. Ufukta 1000 yıllık kardeşliğin ihyası var.

‘Dereyi geçtik, çayda boğdurtmayacağız’​


Silah bırakma çağrılarında Türk milliyetçiliği hiçbir zaman bu iradeye katkı sunacak bir pozisyonu tercih etmedi. Bugün onu tercih ediyor. CHP bu kadar net bir katkı durumunda olmadı, bugün var. Temsili gücü yüksek Meclisimiz var. İlkesel olarak barıştan yana olanların şeffaflık talebi, Meclis'te yürütülmesi talebi var.

Dereyi geçtik, çayda boğdurtmayacağız.

‘Cumhurbaşkanı ile belki yüz yüze bir görüşme olacaktır’​


Önümüzdeki süreçte sayın Cumhurbaşkanı ile yüz yüze değerlendirme, görüşlerimizi aktarma, önerilerini dinleme anlamında belki bir görüşme olacaktır.

Herkesin kaygısı, temkinliliği, şüphesi anlaşılabilir. Ne zamana kadar? Düne kadar. Artık soyut bir şey üzerinde gezinip durmayacağımız somutluğa geldi. Bundan sonra İmralı ziyareti çeşitlenir. Hareket tarzı için gerekli olan altyapı. Bir örnek, silah bırakacaklar, nereye bırakacaklar? Sokağa mı bırakacaklar? Teknik ve hukuki altyapı. Bir kanal İmralı ile açık olacak. Bu konuşuldu. Bir anlamda konuşulmasına gerek yok. Kapalı olması ayıp. Hukuki olarak suç, İslami olarak günahtır bu.

‘Ne seçim ne anayasa konuşuldu’​


Programımızda yeni bir anayasa talebimiz var. Bu anayasa adı üstünde toplumsal sözleşmedir. İki partinin, iki kişinin, iki kurumun bir araya gelip, Meclis'in yüzde 90'ının bir araya gelip yapmış olması sağlığına delalet değildir. Geri kalan yüzde 5'le de uzlaşmak gerekir. Anayasa apayrı bir konu. Yine şerefimle temin ederek son defa söylüyorum; görüşmelerimizin hiçbirinde ne seçim, ne ara seçim ne anayasa böyle bir şey hiçbir şey konuşulmadı.

Ben sosyalist demokrat bir insanım. Evren başka bir yere gidiyor. Ben zulmün dışında hiçbir şeye direnmem. Zulme ne kadar gücüm yetiyorsa o kadar itiraz ederim. Kimden gelirse gelsin, kime yapılırsa yapılsın.”
 
Üst