Zabel Terzian: Kendi ülkemde yabancıydım

Elizabet

Administrator
Yönetici
Katılım
Ocak 16, 2025
Mesajlar
145,715
Tepkime puanı
0
Röportaj: Feyza Çebi Ermeni din kültürü öğretmeni Emine (Zabel Terzian), Türkiye’de maruz kaldığı baskılar nedeniyle İsviçre’ye sığınmak zorunda kaldı. Terzian’a, tıpkı Hrant Dink’e yöneltildiği gibi, “Türk milletini aşağılamak” suçlamasıyla soruşturma açıldı ve hakkında yakalama kararı çıkarıldı. Terzian, Ermeni kimliğini gizleyerek yaşadığı “ikili hayatı”, mesleğini icra ederken karşılaştığı mobbingi ve sürgün yolculuğunu dokuz8haber’e anlattı. HERKESİN HERKESE SİLAH DOĞRULTTUĞU ACIMASIZ BİR DÖNEMDEN GEÇİYORDUK’’ Kendinizi, hikayenizi ilk kez okuyacaklar adına bir kez daha tanıtır mısınız Zabel? 1990 yılında Sassoun’da doğdum. Önce ben sonra kardeşim. Benden bir yıl sonra da kardeşim Sevan dünyaya geldi. Büyük aile biz doğmadan önce 1915 sürecinde büyük bir yok oluşun eşiğinden dönmüş. Erkeklerin neredeyse tamamı öldürülüyor. Sadece büyük dedemiz Agop ve kardeşi sağ kurtuluyor. Çok küçük yaşta oldukları için öldürülmek yerine bir çeşit kölelik gibi evlat ediniyorlar. Tabi bu “büyük lütfun” karşılığında ikisi de Müslüman olmak zorunda kalıyor. Biz doğduğumuzda büyük aile zaten yarım yüzyıldan uzun bir süredir müslümanlaşmış aile içindeki cılız birkaç itirazı da saymazsak artık müslüman bir habitatta sırıtmayacak bir dindarlığa bile sahip olmuştu. Şöyle geriye dönüp baktığımda, doğup büyüdüğümüz yer, bizim nostalji, bizim hatıralar ve yaşam biraz da Pamuk’un “Kar Romanı” gibi bir yerdi. Kemalizmin Kuzey Kore tarzı gibi ülkenin her köşesinde istisnasız en katı bir biçimde uygulandığı, 28 Şubat’ın içinden geçerken başörtüsü üzerinden dindarların ve muhafazakarların haysiyetlerinin çiğnenmesi, silahlı kürt hareketi bahane edilerek binlerce köyün yakılması, parti kapatmalar ve Hizbullah gibi herkesin herkese silah doğrulttuğu acımasız bir dönemden geçiyorduk. Bizim zaten sıradan çocuklar olarak bu süreci aklı başında atlatmamız bile büyük bir mucize gibi duruyor. Bizim hikaye taşralığın içinde başladığı için dindarlaşma da sınıfsallığın bir parçası gibi bizimle beraber başlıyor. Yani biz bu âleme, bu hikayeye zaten dindarlığın biraz daha yoğun yaşandığı bir boyuttan girdik. Evet bu anlamda coğrafya kader ve dindarlık oldu biraz da. İsviçre’ye Neden Sığınmak Zorunda Kaldınız? Bu bir tercih değildi. Hayatım tehdit altındaydı ve kaçmak zorundaydım. Korunmaya ihtiyacım olduğu için göç etmek durumunda kaldım. Korunmaya ihtiyaç durumumun da devam etmesi üzerine de buradayım. Türkiye’de ilahiyatçı bir kadın olarak çalışmaya başladım. Ancak Ermeni kimliğim nedeniyle işime yıllar önce sebepsiz yere son verildi. Bu sadece bir başlangıçtı. O günden sonra, üzerimde giderek artan bir baskı hissetmeye başladım. Toplumsal dışlanma, tehditler, sürekli tedirgin yaşamak… Kendimi hiçbir yerde güvende hissetmiyordum. Defalarca şehir değiştirdim ama peşimi bırakmayan bir korku vardı. Artık bu döngüden çıkmam gerektiğini hissettim ve İsviçre’ye sığınmaya karar verdim. ‘’KENDİ İNANCIM VE MESLEĞİM DOĞRULTUSUNDA YAŞAMAK İSTEDİM AMA BEDELİ AĞIR OLDU’’ Türkiye’de Ermeni kadın olarak yaşamak nasıl bir deneyimdi? Kadın olmak zaten başlı başına bir mücadeleyken, Ermeni bir kadın olmak sizi daha da savunmasız kılıyor. Bir de ilahiyatçı olmam beni üç kat daha fazla savunmasız bıraktı. Türkiye’de azınlık olarak doğduğunuzda, kimliğinizle ilgili sessiz bir uyarı alırsınız: Çok fazla öne çıkmamalısınız, sesinizi fazla yükseltmemelisiniz. Çünkü görünür hale geldiğinizde, sistemin size karşı nasıl işlediğini açıkça görürsünüz.Bunu aileniz size söylemez, siz bunu öğrenerek büyürsünüz. Ben bu sınırları aşmak istedim. Kendi inancım ve mesleğim doğrultusunda yaşamak istedim ama bunun bedeli ağır oldu. İşimi kaybettim, tehditler aldım ve sürekli kaçmak zorunda bırakıldım. Günün sonunda bir seçim yapmam gerekiyordu: Ya her gün daha fazla içe kapanıp kimliğimi saklayarak yaşayacaktım ya da gerçekten özgür olabileceğim bir yere gidecektim. ‘’TÜRKİYE’DE RESMİ ŞİKAYET MEKANİZMALARI ADİL İŞLEMEZ’’ Türkiye’de hukuki olarak hakkınızı arayabildiniz mi? Hukuk, herkes için eşit gibi görünür ama gerçek böyle değildir. Türkiye’de resmi şikayet mekanizmaları çoğu zaman azınlıklara karşı adil işlemez. Resmi mercilere başvurduğunuzda, size bakan gözlerde bir ön yargı hissedersiniz. Sözde hukuki yollar açıktır ama gerçekte hiçbir yere çıkmaz. Hakkımda açılan soruşturmalar resmi olarak devam ediyor. İsviçre’de ise sistemin daha şeffaf ve işleyebilir olduğunu görüyorum. Mültecilik başvurumu 2022’de yaptım ve hâlâ yanıt bekliyorum. Belirsizlik zorlayıcı olsa da en azından güvende olduğumu biliyorum. Bu, benim için çok şey ifade ediyor. ‘’SÜREKLİ İZLENİYORMUŞ HİSSİ PEŞİMİ BIRAKMADI’’ Psikolojik olarak bu süreci nasıl aşmaya çalışıyorsunuz? Buraya geldiğimde, yalnızca fiziksel olarak değil, zihinsel olarak da yorgundum. Sürekli izleniyormuş, takip ediliyormuş hissi peşimi bırakmadı. Yeni bir ülkeye alışmak, dilini bilmemek, tanıdık kimsenin olmaması… Tüm bunlar başta ağır geldi. Ancak zamanla burada kendi ayaklarımın üzerinde durmaya başladım. Dil öğreniyorum, destek gruplarına katılıyorum, online terapi alıyorum. Güvende olduğumu hissettikçe, içimdeki o ağır yük hafiflemeye başladı. Artık geceleri huzur içinde uyuyabiliyorum, bu bile büyük bir değişim. ‘’HİÇBİR İNSANIN KENDİNİ SAKLAMAK ZORUNDA KALMADIĞI BİR DÜNYADA YAŞAMAK’’ Geleceğe dair umutlarınız neler? Öncelikle hukuki sürecimin tamamlanmasını ve İsviçre’de kalıcı bir statü kazanmayı umut ediyorum. Sonrasında eğitimime devam etmek, mesleğimi burada icra edebilmek istiyorum. Ama en büyük dileğim, bir gün hiçbir insanın kimliği nedeniyle baskıya uğramadığı, kendini saklamak zorunda kalmadığı bir dünyada yaşamak. Göç etmek zorunda kalan herkes, geride sadece bir ülke değil, anılar, sevdikler, bir yaşam bırakıyor. Umarım bir gün, kimse doğduğu topraklardan kaçmak zorunda kalmaz. Daha önce yapılan röportaj İçin: Terzian: "Bize Dönme Diyorlardı"
 
Üst