- Katılım
- Ocak 16, 2025
- Mesajlar
- 285,272
- Tepkime puanı
- 0
ABD'de eşitsizliğin nasıl derinleştiği her geçen gün daha da görünür oluyor.
Bunu açığa çıkaran bir diğer unsur da ülkedeki Amerikan Futbolu Şampiyonası oldu. Final müsabakasına hazırlık adına New Orleans yönetiminin yürüttüğü yerel politikalar korku filmine taş çıkaracak manzaralar yarattı.
Bir yandan, bu ayın ikinci haftası yapılan final müsabakalarını izlemek için gelen lüks yatlar ve araçlar kente doluşurken, kentteki yüzlerce evsiz de polis zoruyla depolara gönderildi.
Kentte yaşananlar ABD'li Current Affairs dergisinde ele alındı. Dergide yayımlanan Alex Skolpic imzalı makalenin çarpıcı bölümlerini okurlarımız için çevirdik.
Çeviri: Yusuf Sağlamoğlu
National Football League’in (NFL) şampiyonluk maçı olan ve Amerika’da yılın en çok izlenen etkinliği olan Super Bowl, yalnızca bir spor müsabakası değil. Bu yıl 59. kez düzenlenen bu etkinlik, neredeyse kendi başına bir endüstriye, bir futbol maçına bağlı olarak gerçekleşen büyük bir ticaret çarkına dönüşmüş durumda. Yoksullar için polis kuşatması, zenginler için ise bir şölen anlamına gelen bu etkinlik aynı zamanda ülkedeki korkunç seviyelere ulaşan eşitsizliğin bir göstergesi konumunda. Bu yıl New Orleans'ta yaşananlar bunun en çarpıcı örneklerden birini oluşturuyor.
Şehre yaklaşık 100 bin turist bu etkinlik için geldi ve NFL sadece stadyum biletlerinden en az 66,5 milyon dolar gelir elde etti. Bilet fiyatlarına bakılırsa Super Bowl'u stadyumdan canlı izlemek için en az 4-5 bin doları gözden çıkarmak gerekiyordu: Bu da bir Amerikan ailesinin ortalama aylık gelirinden daha büyük bir meblağ, yani maça katılmak için hâli vakti yerinde olmak gerekiyordu.
Super Bowl, yaklaşık bir hafta boyunca inşaat ve ulaşımdan perakende, gıda hizmetleri, oteller, kumarhaneler ve daha fazlasına kadar her sektörde yaşayan ve çalışan insanları etkileyen bir olaydı. Bundan kaçış olamazdı. Bazı insanlar için bu, çok para kazanmak ya da zaten sahip oldukları zenginlikle gösteriş yapmak için bir fırsat; diğerleri içinse ne kadar az şeye sahip olduklarının ve bunun sonucunda iktidardakilerin onları ne kadar az önemsediklerinin acı bir hatırlatıcısıydı. Devasa lüks yatlar Mississippi üzerinde yüzüyor, bir polis ordusu şehrin yoksul ve evsiz vatandaşlarını şiddetle “süpürüyor” ve özel müteahhitler milyonlarca dolar alarak onları turistlerin görmemesi için soğuk bir depoya tıkıştırıyordu. Her şey gürültülü, şatafatlı, ölçüsüz ve anlamsız bir şekilde acımasızdı - 2025 yılında Amerikan kapitalizmi altındaki yaşamı tanımlayan eşitsizliğin mükemmel bir görüntüsü.
Fotoğraf: Alex Skopic, Current Affairs
Kötü çalışma koşulları ve grev kırıcılığıyla defalarca skandal olan Flex-N-Gate şirketinin patronu ve Jacksonville Jaguars takımının “sahibi” olarak bilinen milyarder Shahid Khan’a ait 360 milyon dolarlık bir süper yatın Mardi Gras boncukları satan evsiz bir adamın yanına yanaştığında, aşırı zenginlik ve yoksulluk arasındaki keskin tezatlığın gözler önüne serildiği bir tablo vardı ortada. Bunu yapan tek kişi Khan da değil.
Super Bowl'un oynandığı hafta, Arthur Blank, Mark Zuckerberg ve 288 metrelik yatını bir sürat teknesiyle takip etmesi ve üzerinde basket attığında “denize düşen basketbol toplarını alması” için bir adam çalıştıran Larry Ellison dahil birçok milyarder devasa yatlarla New Orleans’a geldi. Ayrıca özel jetlerde olduğu gibi, bu araçlar da diğer herkesin yaşamak zorunda olduğu çevreyi aktif olarak öldürüyor. A Blue New Deal kitabının yazarı Chris Armstrong, süperyat sahibi olmayı “muazzam bir iklim vandalizmi” ve “tek bir kişinin yapabileceği en kirletici faaliyet” olarak tanımlıyor ve milyarder Roman Abramovich'in çeşitli yatlarının “her yıl 22 bin tondan fazla karbon saldığını, bunun da bazı küçük ülkelerden daha fazla olduğunu” belirtiyor. Elbette var olmaları için hiçbir meşru nedeni olmayan ve sadece zararı olan bu süperyatlar, onur konukları olarak muamele görüyorlar.
Futbol heyecanının maskelediği sömürü ve vahşet burada bitmiyor. Şehrin valisi Jeff Landry’nin ne zaman büyük bir turistik etkinlik olsa New Orleans'ın evsiz vatandaşlarını toplamak gibi kötü bir alışkanlığı var. Geçtiğimiz Ekim ayında Taylor Swift Eras Tour kapsamında şehre geldiğinde vali, 40 Louisiana eyalet polisinden oluşan ve kendi kurduğu özel bir polis gücü olan “Troop NOLA’yı” görevlendirerek evsizlere karşı “süpürme” olarak adlandırılan operasyonlar düzenledi ve onları Swift'in konser vereceği Superdome yakınlarındaki bölgeden uzaklaştırdı. Kaldırdıkları insanların çadırlarını ve “kimlik belgeleri, reçeteli ilaçlar, kıyafetler ve aile hatıraları” dahil olmak üzere diğer kişisel eşyalarını tahrip ettikleri ya da attıkları ve insanları “çöp kutuları, portapotlar, el yıkama istasyonları veya su bulunmayan” bir alanda kalmaya yönlendirdikleri bildirilmişti.
Dikkat çekici bir şekilde, bunun evsiz insanların iyiliği için yapıldığına dair bir iddiada bulunulmuyordu. Görgü tanıkları, Troop NOLA polislerinden birinin evsiz bir kişiye “Vali Taylor Swift konseri nedeniyle taşınmanızı istiyor” dediğini ve Landry'nin kendi iletişim direktörünün amacının “New Orleans'ın dünya sahnesine en iyi haliyle çıkmasını sağlamak” olduğunu söyledi. Başka bir deyişle, öncelik, ziyarete gelen turistlerin benyelerinden (zenginlerin yediği bir yiyecek) soğumalarına neden olabilecek gözle görülür yoksulluk hatırlatıcılarıyla karşılaşmamalarını sağlamaktı.
Bu düşüncede olan yalnızca Landry değil. Zenginler ve güçlüler arasında yoksulların gözlerden uzak tutulması gerektiği oldukça yaygın bir fikir. “Subprime mortgage” krizinin ve Occupy hareketinin artçı sarsıntılarının henüz hissedildiği 2013 yılında, Greg Gopman adlı San Francisco'lu bir teknoloji yöneticisi, Facebook'ta evsizleri sokaklarda görmekten şikayet ederken bu görüşü alışılmadık bir dürüstlükle dile getirmiş, yoksulların ortalıkta görünmediği diğer kozmopolit şehirlere öykünerek, bir yük olarak tanımladığı işçilerin zengin mahallelerden uzakta belirlenmiş alanlarda kalmaları gerektiğini söylemişti. Gopman’ın yorumları sosyal sadizm üzerine yazılan makalelerde alıntılanıp 2016’da Twitter’daki rahat işini kaybetmesine yol açsa da, asıl önemli olan orijinal gönderinin altındaki yorumlardı. Çünkü arkadaşları onun özür dilemesine gerek olmadığını, açılış topluluğundaki pek çok kişinin derdini dile getirdiğini söylüyordu. Diğer bir deyişle Gopman, kendi sınıfının çizgisinden sapmıyordu. Ortada bir aykırılık yoktu; o, sınıfının olduğu, yaptığı ve inandığı her şeyin mükemmel bir ifadesiydi.
Super Bowl için New Orleans'a gelen ve Jeff Landry'nin önemli bir siyasi müttefiki olan Donald Trump da bunlardan bir diğeri. Gopman gibi Trump da evsizlik sorununu evsiz insanlar üzerindeki etkisi açısından değil -ki bunu daha az önemseyemezdi- evsiz insanlarla karşılaşmak zorunda kalabilecek daha zengin diğer insanlar için bir rahatsızlık olarak görüyor. 2019 yılında verdiği bir röportajda Tucker Carlson'a evsizlere ithafen “ABD Başkanı'nı görmeye gelen dünya liderleri otoyoldan geçerken... buna bakamazlar” demişti. Son zamanlarda, evsizleri şehir merkezlerinden uzakta “ucuz araziler” üzerinde “çadır kentlere” taşımayı önerdi - tabiri caizse toplama kamplarına. Sınıf temelli ayrımdan başka bir şey olmayan bu yaklaşıma New Orleans'ta Jeff Landry öncülük ediyor.
Ocak ayında Landry New Orleans’in evsiz nüfusu için bir “geçiş merkezi” kurduğunu -ki bu nüfus ülkenin geri kalanında olduğu gibi son zamanlarda artış gösteriyor- ve yakında polisin yeni sürgün operasyonları başlatacağını duyurdu. “Geçiş merkezi” terimi kulağa daha çirkin bir şeyin örtmecesi gibi geliyorsa, öyle olduğu içindir. Gerçekte Landry’nin teminat altına aldığı şey, bulabildiği tüm evsizleri Super Bowl güvenli bir şekilde sona erene kadar gitmeye ve kalmaya zorlamayı planladığı ve New Orleans Limanı'na ait olan, ancak aynı zamanda bir plantasyon evi sahibi ve 2018'de bazı Konfederasyon heykellerini 1 milyon dolara satın almaya çalışan Kevin Kelly adlı bir nakliye yöneticisi tarafından uzun vadeli olarak kiralanan büyük, çoğunlukla penceresiz bir depoydu. Yaklaşık 6500 metre kare büyüklüğünde olan ve 200 kişiyi barındırabilen depoda, her biri devlete saati 117 dolara mal olacak iki silahlı güvenlik görevlisi tarafından devriye gezilecek ve diğer birkaç personelin yanı sıra saati 115 dolardan iki sağlık çalışanı bulunacaktı. (New Orleans'ta silahlı bile olsa güvenlik görevlilerine ödenen ortalama ücret sadece 20 dolar; ancak göreceğimiz üzere bu projede her şeyin normalden daha pahalıya mal olması tekrarlanan bir tema.) Tesisin iki ya da üç ay boyunca faaliyette kalmasına bağlı olarak toplam fiyat etiketi 11,4 milyon dolar ya da 16,2 milyon dolar olacaktı. Üstelik tüm bunlar, yılbaşı gecesi kentin kalbindeki Bourbon Caddesi'nde korkunç bir terör saldırısı gerçekleşip Landry'nin olağanüstü hal ilan ederek bazı ihtiyari harcamalar yapmasına olanak sağlamasıyla mümkün olmuştu.
Fotoğraf: Alex Skopic, Current Affairs
En azından şu an orada tutulan insanlar için “geçiş merkezine” “geçişin” gönüllü olmadığı kritik bir nokta. New Orleans'ın birkaç evsiz vatandaşı tarafından Louisiana Eyalet Polisi aleyhine yakın zamanda verilen bir ifadeye göre, polis sabahın erken saatlerinde evsiz insanların çadırlarını kesip kişisel eşyalarını yok ederek taramalar gerçekleştirdi. Evi olmayan bu insanların sahip olduğu az sayıdaki eşyayı yok etmekle kalmayıp, otobüse binip geçiş merkezine gitmeyi kabul etmedikleri takdirde, sadece kamusal alanda var oldukları için hapis cezasıyla tehdit ediyorlardı. Daha da kötüsü, bu insanların temizlenmesi gereken pislikler olduğunu ima eden “süpürme” ismi verilen bu operasyonlar için bazı memurlar Vahşi Yaşam ve Balıkçılık Departmanından gelerek süreci her açıdan aşağılayıcı kılıyorlardı. Evsizliği gerçek çözümlere ihtiyaç duyan insani bir krizden ziyade “süpürülüp” atılması gereken bir baş belası olarak ele alan bu zihniyet, yeni tesisi Landry’nin etrafta istemediği herkes için bir bekleme tankı olarak kullanıyordu.
Neticede The Guardian'ın haberine göre, sözde “geçiş merkezi”nin fiyatı üç aylık faaliyetler için 17,5 milyon dolar olarak belirlendi ki bu rakam Landry'nin verdiği rakamların her ikisinden de yüksek. Küçük bir hesap yapalım: 17,5 milyon dolar 200 kişiye bölündüğünde kişi başına 87 bin 500 dolar eder; bu da herhangi bir kişiyi Landry'nin deposunda belirlenen süre boyunca tutmanın maliyeti. Diğer taraftan, New Orleans'ta ortalama aylık kira 1,750 dolar. 87 bin 500 doları alıp 1,750 dolara böldüğünüzde tam olarak 50 elde edersiniz. Yani birini üç ay boyunca bir depoda tutmakla aynı fiyata, ona iyi bir daire kiralayabilir ve 50 ay boyunca, yani dört yıldan biraz fazla bir süre boyunca orada yaşamasını sağlayabilirsiniz. Ya da alternatif olarak, onlara tüm masrafların dahil olduğu bir otel odası kiralayabilirsiniz.
Nitekim, evsiz insanlara ücretsiz otel odaları vermek New Orleans şehrinin COVID salgınının en kötü aylarında tam olarak yaptığı şeydi. Bunu yaptıklarında, siyasetçiler aptalca programı sona erdirip evsizliği geri getirene kadar neredeyse hiç evsizlik yoktu (360 binden fazla insanın yaşadığı bir şehirde sadece yaklaşık 30 kişi evsiz kaldı). Landry barınma ihtiyacı olan yoksul insanları gerçekten önemsiyor olsaydı, aynı programı tekrar başlatırdı. Belli ki burada başka bir şeyler dönüyordu.
Bu “başka bir şeyin” de sağlam pazarlıklardan ibaret olabileceğinden şüphelenmek için sebepler var. Louisiana Illuminator'ın haberine göre, Landry'nin deposu, kasırga sonrası evlerin yeniden inşası gibi “konut kurtarma” hizmetleri veren The Workforce Group adlı özel bir yüklenici tarafından işletiliyor. Aynı zamanda bu şirket, 2019'dan bu yana Louisiana Cumhuriyetçi Partisi'ne 60 bin dolar bağışta bulunan Lemoine Company adlı bir firmanın yan kuruluşu. İşin içinde bir de aile bağlantısı var: Illuminator'a göre, Workforce Group'un başkanı Seth Lemoine, başarısız bir valilik adaylığı olan ve 2023 seçimlerini kazanmasında Vali Jeff Landry'nin önemli bir destekçisi olan Baton Rouge'lu işadamı Eddie Rispone'nin üvey oğlu. Yani burada Louisiana valisine hem siyasi bağışlar hem de kişisel ilişkiler yoluyla bağlı olan ve aynı validen kısa süre içinde kazançlı bir sözleşme alan özel bir müteahhit söz konusu. Bu tek başına yasadışı bir şeyin kanıtı olmasa da etik açıdan son derece tartışmalı ve apartman veya otel odaları gibi daha mantıklı seçeneklerin neden çok pahalı bir depo lehine reddedildiğine dair bir açıklık getirebilir.
Tüm bu uçuk harcamaların sonucunun ne olduğunu görmek zor çünkü Guardian'ın da belirttiği gibi basının siteye girişine izin verilmedi. Ancak ziyaret eden kişilerden gelen raporlar ve kısıtlı erişime rağmen çekilebilen az sayıda fotoğraf hiç iç açıcı bir tabloya işaret etmiyor. Öyle ki, yerel bir barınma hakları örgütünden bir temsilci, Ocak ayı sonlarında New Orleans'ı vuran tarihi kar fırtınası sırasında birçok kişinin şansını dışarıda denemeyi tercih ederek ısıtmanın çalışmadığı yalıtımsız depoyu terk ettiğini söylüyor. Sokakta uyumaktan daha iyi olduğu söylenebilir ama bir cezaevinde bulunabilecek koşullara da fazlasıyla benziyor. Şehir merkezine ve stadyuma 9 kilometre uzaklıktaki deponun bulunduğu hiçliğin ortası denilebilecek konumdan en yakındaki mahalleye bağlanan hiçbir yol bulunmuyor.
Burayı seçenin Jeff Landry ve ortakları olduğu düşünüldüğünde, bunun kasıtlı olduğunu tahmin etmek zor değil. Aralarında The Guardian ve The New York Times'tan muhabirlerin de bulunduğu gazeteciler, depoya vardıklarında, onları dışarıda tutmak için görevlendirildiği belli olan, plakasız bir cipin içindeki polisler tarafından karşılandı ve sadece tesisin müdürünün -elbette kendisi orada değildi- girişe onay verebileceği söylendi. Louisiana hükümetinin özellikle gazetecileri dışarıda tutmak için bir polis görevlendirmiş olması bile kendi başına manidar. Bir yeri basından gizlemek neredeyse hiçbir zaman hayra alamet değildir; herhalde tesis çok başarılı olsaydı hükümet bununla övünmek isterdi. Güvenlik görevlilerinin kimin girip çıkacağına nasıl ve neye göre karar verdiği bilinmiyor, ancak katı bir kontrol sisteminin var olduğu aşikar. Depo en azından bir ölçüde hapishaneye benziyor çünkü gerçekten de öyle. Daha doğrusu, insanların özellikle yoksul oldukları ve borçlarını ödeyemedikleri için gönderildikleri bir Viktorya dönemi sözde hapishanesi olan “fakirler evinin” modern bir reenkarnasyonu da denebilir. Charles Dickens'ın romanlarından hatırlayabilirsiniz, ama şimdi Super Bowl vesilesiyle geri döndü.
Super Bowl sezonunda tüm bunların sorunsuz işlemesini sağlama, yani nehirdeki süperyatları koruma ve evsizleri zorla depoya sokma görevi de büyük maç haftası için gazetecilere şehirde yaklaşık 2 bin kolluk kuvveti bulundurduğunu söyleyen New Orleans Polis Departmanı'na düşüyordu. Bu, NOPD, FBI, İç Güvenlik Bakanlığı ve diğer çeşitli kısaltmalarla anılan kurumlara ek olarak 200 eyalet polisi ve 300 Ulusal Muhafız üyesi anlamına geliyor. Bazı küçük ulusların ordularından daha fazla olan bu sayı, kesinlikle silahlı bir işgal gibi hissettiriyordu.
Güya tüm bunların amacı herkesin kendini güvende hissetmesini sağlamaktı. Ne var ki, New Orleans'ta bu kadar çok polisin olması aslında koruması gereken turizmi caydırmış gibi görünüyor.
Ağır silahlı FBI ajanları Current Affairs ofislerinden birkaç blok ötede toplanıyor. Fotoğraf: Alex Skopic, Current Affairs
Super Bowl haftası boyunca gerçekten iyi giden tek şey, şehir dışından gelen büyük kurumsal etkinliklerdi. Smirnoff'un sponsor olduğu 60 metrelik bagaj kapağı kamyonu, EA Sports'un ev sahipliği yaptığı “Madden Bowl” video oyunu turnuvası, Shaq'ın Eğlence Evi ve PepsiCo'nun “Chips and Sips” pop-up köyü bunlardan sadece birkaçı. Bir şey ne kadar büyük ve ticari olursa o kadar iyi iş yapıyordu, en çok da sporculara ve diğer çalışanlara yönelik kötü muamelesiyle bilinen bir şirket olan NFL'in kendisi. Öte yandan, işlerinin sekteye uğradığını gören küçük dükkanlardan polis tarafından “süpürülen” evsizlere kadar, birileri ne kadar az paraya sahipse onlar için o kadar ızdıraplı bir haftaydı. Sınıf farkı olabilecek bütün çıplaklığıyla ortadaydı ve silah zoruyla pekiştiriliyordu.
Sonuçta bu yılki Super Bowl tam bir açgözlülük ve ahlaksızlık şöleniydi, ancak bu Amerikan yaşantısında benzersiz bir durum değil. Aksine tüm ülke şu anda böyle ve gün geçtikçe de daha fazla böyle oluyor.
Zenginler giderek daha da zenginleşiyor ve güçleniyor; artık ilk trilyonerlerin her an ortaya çıkması bekleniyor. Bazıları yatların ötesine geçti ve geri kalanımızın onlar için inşa etmek zorunda kalacağı lüks uzay gemileri istiyorlar. Bu arada, giderek daha fazla sayıda sıradan insan, yaşamın en temel gereksinimleri olan gıda, ilaç ve barınma ihtiyaçlarını karşılayamaz hale geliyor. Ülke, bir avuç insanın her şeye sahip olduğu ve büyük çoğunluğun hiçbir şeye sahip olmadığı bir noktaya doğru savruluyor. Amerikan kapitalizminin, çok çalışmanın ödüllendirildiği ve zenginliğin aşağıya doğru aktığı harika bir özgürlük ve fırsat sistemi olduğuna dair eski klişeler inandırıcılığını gittikçe yitiriyor.
Bir yat, bir depo ve silahlı bir adamdan oluşan bir tablo böyle bir şey olmadığını açıkça gösterdi. Daha ne kadar devam etmesine izin vereceğiz?
Bunu açığa çıkaran bir diğer unsur da ülkedeki Amerikan Futbolu Şampiyonası oldu. Final müsabakasına hazırlık adına New Orleans yönetiminin yürüttüğü yerel politikalar korku filmine taş çıkaracak manzaralar yarattı.
Bir yandan, bu ayın ikinci haftası yapılan final müsabakalarını izlemek için gelen lüks yatlar ve araçlar kente doluşurken, kentteki yüzlerce evsiz de polis zoruyla depolara gönderildi.
Kentte yaşananlar ABD'li Current Affairs dergisinde ele alındı. Dergide yayımlanan Alex Skolpic imzalı makalenin çarpıcı bölümlerini okurlarımız için çevirdik.
Çeviri: Yusuf Sağlamoğlu
National Football League’in (NFL) şampiyonluk maçı olan ve Amerika’da yılın en çok izlenen etkinliği olan Super Bowl, yalnızca bir spor müsabakası değil. Bu yıl 59. kez düzenlenen bu etkinlik, neredeyse kendi başına bir endüstriye, bir futbol maçına bağlı olarak gerçekleşen büyük bir ticaret çarkına dönüşmüş durumda. Yoksullar için polis kuşatması, zenginler için ise bir şölen anlamına gelen bu etkinlik aynı zamanda ülkedeki korkunç seviyelere ulaşan eşitsizliğin bir göstergesi konumunda. Bu yıl New Orleans'ta yaşananlar bunun en çarpıcı örneklerden birini oluşturuyor.
Şehre yaklaşık 100 bin turist bu etkinlik için geldi ve NFL sadece stadyum biletlerinden en az 66,5 milyon dolar gelir elde etti. Bilet fiyatlarına bakılırsa Super Bowl'u stadyumdan canlı izlemek için en az 4-5 bin doları gözden çıkarmak gerekiyordu: Bu da bir Amerikan ailesinin ortalama aylık gelirinden daha büyük bir meblağ, yani maça katılmak için hâli vakti yerinde olmak gerekiyordu.
Super Bowl, yaklaşık bir hafta boyunca inşaat ve ulaşımdan perakende, gıda hizmetleri, oteller, kumarhaneler ve daha fazlasına kadar her sektörde yaşayan ve çalışan insanları etkileyen bir olaydı. Bundan kaçış olamazdı. Bazı insanlar için bu, çok para kazanmak ya da zaten sahip oldukları zenginlikle gösteriş yapmak için bir fırsat; diğerleri içinse ne kadar az şeye sahip olduklarının ve bunun sonucunda iktidardakilerin onları ne kadar az önemsediklerinin acı bir hatırlatıcısıydı. Devasa lüks yatlar Mississippi üzerinde yüzüyor, bir polis ordusu şehrin yoksul ve evsiz vatandaşlarını şiddetle “süpürüyor” ve özel müteahhitler milyonlarca dolar alarak onları turistlerin görmemesi için soğuk bir depoya tıkıştırıyordu. Her şey gürültülü, şatafatlı, ölçüsüz ve anlamsız bir şekilde acımasızdı - 2025 yılında Amerikan kapitalizmi altındaki yaşamı tanımlayan eşitsizliğin mükemmel bir görüntüsü.
Fotoğraf: Alex Skopic, Current Affairs
Kötü çalışma koşulları ve grev kırıcılığıyla defalarca skandal olan Flex-N-Gate şirketinin patronu ve Jacksonville Jaguars takımının “sahibi” olarak bilinen milyarder Shahid Khan’a ait 360 milyon dolarlık bir süper yatın Mardi Gras boncukları satan evsiz bir adamın yanına yanaştığında, aşırı zenginlik ve yoksulluk arasındaki keskin tezatlığın gözler önüne serildiği bir tablo vardı ortada. Bunu yapan tek kişi Khan da değil.
Super Bowl'un oynandığı hafta, Arthur Blank, Mark Zuckerberg ve 288 metrelik yatını bir sürat teknesiyle takip etmesi ve üzerinde basket attığında “denize düşen basketbol toplarını alması” için bir adam çalıştıran Larry Ellison dahil birçok milyarder devasa yatlarla New Orleans’a geldi. Ayrıca özel jetlerde olduğu gibi, bu araçlar da diğer herkesin yaşamak zorunda olduğu çevreyi aktif olarak öldürüyor. A Blue New Deal kitabının yazarı Chris Armstrong, süperyat sahibi olmayı “muazzam bir iklim vandalizmi” ve “tek bir kişinin yapabileceği en kirletici faaliyet” olarak tanımlıyor ve milyarder Roman Abramovich'in çeşitli yatlarının “her yıl 22 bin tondan fazla karbon saldığını, bunun da bazı küçük ülkelerden daha fazla olduğunu” belirtiyor. Elbette var olmaları için hiçbir meşru nedeni olmayan ve sadece zararı olan bu süperyatlar, onur konukları olarak muamele görüyorlar.
Misafir geliyor diye kenti evsizlerden 'temizlediler'
Futbol heyecanının maskelediği sömürü ve vahşet burada bitmiyor. Şehrin valisi Jeff Landry’nin ne zaman büyük bir turistik etkinlik olsa New Orleans'ın evsiz vatandaşlarını toplamak gibi kötü bir alışkanlığı var. Geçtiğimiz Ekim ayında Taylor Swift Eras Tour kapsamında şehre geldiğinde vali, 40 Louisiana eyalet polisinden oluşan ve kendi kurduğu özel bir polis gücü olan “Troop NOLA’yı” görevlendirerek evsizlere karşı “süpürme” olarak adlandırılan operasyonlar düzenledi ve onları Swift'in konser vereceği Superdome yakınlarındaki bölgeden uzaklaştırdı. Kaldırdıkları insanların çadırlarını ve “kimlik belgeleri, reçeteli ilaçlar, kıyafetler ve aile hatıraları” dahil olmak üzere diğer kişisel eşyalarını tahrip ettikleri ya da attıkları ve insanları “çöp kutuları, portapotlar, el yıkama istasyonları veya su bulunmayan” bir alanda kalmaya yönlendirdikleri bildirilmişti.
Dikkat çekici bir şekilde, bunun evsiz insanların iyiliği için yapıldığına dair bir iddiada bulunulmuyordu. Görgü tanıkları, Troop NOLA polislerinden birinin evsiz bir kişiye “Vali Taylor Swift konseri nedeniyle taşınmanızı istiyor” dediğini ve Landry'nin kendi iletişim direktörünün amacının “New Orleans'ın dünya sahnesine en iyi haliyle çıkmasını sağlamak” olduğunu söyledi. Başka bir deyişle, öncelik, ziyarete gelen turistlerin benyelerinden (zenginlerin yediği bir yiyecek) soğumalarına neden olabilecek gözle görülür yoksulluk hatırlatıcılarıyla karşılaşmamalarını sağlamaktı.
Bu düşüncede olan yalnızca Landry değil. Zenginler ve güçlüler arasında yoksulların gözlerden uzak tutulması gerektiği oldukça yaygın bir fikir. “Subprime mortgage” krizinin ve Occupy hareketinin artçı sarsıntılarının henüz hissedildiği 2013 yılında, Greg Gopman adlı San Francisco'lu bir teknoloji yöneticisi, Facebook'ta evsizleri sokaklarda görmekten şikayet ederken bu görüşü alışılmadık bir dürüstlükle dile getirmiş, yoksulların ortalıkta görünmediği diğer kozmopolit şehirlere öykünerek, bir yük olarak tanımladığı işçilerin zengin mahallelerden uzakta belirlenmiş alanlarda kalmaları gerektiğini söylemişti. Gopman’ın yorumları sosyal sadizm üzerine yazılan makalelerde alıntılanıp 2016’da Twitter’daki rahat işini kaybetmesine yol açsa da, asıl önemli olan orijinal gönderinin altındaki yorumlardı. Çünkü arkadaşları onun özür dilemesine gerek olmadığını, açılış topluluğundaki pek çok kişinin derdini dile getirdiğini söylüyordu. Diğer bir deyişle Gopman, kendi sınıfının çizgisinden sapmıyordu. Ortada bir aykırılık yoktu; o, sınıfının olduğu, yaptığı ve inandığı her şeyin mükemmel bir ifadesiydi.
Super Bowl için New Orleans'a gelen ve Jeff Landry'nin önemli bir siyasi müttefiki olan Donald Trump da bunlardan bir diğeri. Gopman gibi Trump da evsizlik sorununu evsiz insanlar üzerindeki etkisi açısından değil -ki bunu daha az önemseyemezdi- evsiz insanlarla karşılaşmak zorunda kalabilecek daha zengin diğer insanlar için bir rahatsızlık olarak görüyor. 2019 yılında verdiği bir röportajda Tucker Carlson'a evsizlere ithafen “ABD Başkanı'nı görmeye gelen dünya liderleri otoyoldan geçerken... buna bakamazlar” demişti. Son zamanlarda, evsizleri şehir merkezlerinden uzakta “ucuz araziler” üzerinde “çadır kentlere” taşımayı önerdi - tabiri caizse toplama kamplarına. Sınıf temelli ayrımdan başka bir şey olmayan bu yaklaşıma New Orleans'ta Jeff Landry öncülük ediyor.
Ocak ayında Landry New Orleans’in evsiz nüfusu için bir “geçiş merkezi” kurduğunu -ki bu nüfus ülkenin geri kalanında olduğu gibi son zamanlarda artış gösteriyor- ve yakında polisin yeni sürgün operasyonları başlatacağını duyurdu. “Geçiş merkezi” terimi kulağa daha çirkin bir şeyin örtmecesi gibi geliyorsa, öyle olduğu içindir. Gerçekte Landry’nin teminat altına aldığı şey, bulabildiği tüm evsizleri Super Bowl güvenli bir şekilde sona erene kadar gitmeye ve kalmaya zorlamayı planladığı ve New Orleans Limanı'na ait olan, ancak aynı zamanda bir plantasyon evi sahibi ve 2018'de bazı Konfederasyon heykellerini 1 milyon dolara satın almaya çalışan Kevin Kelly adlı bir nakliye yöneticisi tarafından uzun vadeli olarak kiralanan büyük, çoğunlukla penceresiz bir depoydu. Yaklaşık 6500 metre kare büyüklüğünde olan ve 200 kişiyi barındırabilen depoda, her biri devlete saati 117 dolara mal olacak iki silahlı güvenlik görevlisi tarafından devriye gezilecek ve diğer birkaç personelin yanı sıra saati 115 dolardan iki sağlık çalışanı bulunacaktı. (New Orleans'ta silahlı bile olsa güvenlik görevlilerine ödenen ortalama ücret sadece 20 dolar; ancak göreceğimiz üzere bu projede her şeyin normalden daha pahalıya mal olması tekrarlanan bir tema.) Tesisin iki ya da üç ay boyunca faaliyette kalmasına bağlı olarak toplam fiyat etiketi 11,4 milyon dolar ya da 16,2 milyon dolar olacaktı. Üstelik tüm bunlar, yılbaşı gecesi kentin kalbindeki Bourbon Caddesi'nde korkunç bir terör saldırısı gerçekleşip Landry'nin olağanüstü hal ilan ederek bazı ihtiyari harcamalar yapmasına olanak sağlamasıyla mümkün olmuştu.
Fotoğraf: Alex Skopic, Current Affairs
En azından şu an orada tutulan insanlar için “geçiş merkezine” “geçişin” gönüllü olmadığı kritik bir nokta. New Orleans'ın birkaç evsiz vatandaşı tarafından Louisiana Eyalet Polisi aleyhine yakın zamanda verilen bir ifadeye göre, polis sabahın erken saatlerinde evsiz insanların çadırlarını kesip kişisel eşyalarını yok ederek taramalar gerçekleştirdi. Evi olmayan bu insanların sahip olduğu az sayıdaki eşyayı yok etmekle kalmayıp, otobüse binip geçiş merkezine gitmeyi kabul etmedikleri takdirde, sadece kamusal alanda var oldukları için hapis cezasıyla tehdit ediyorlardı. Daha da kötüsü, bu insanların temizlenmesi gereken pislikler olduğunu ima eden “süpürme” ismi verilen bu operasyonlar için bazı memurlar Vahşi Yaşam ve Balıkçılık Departmanından gelerek süreci her açıdan aşağılayıcı kılıyorlardı. Evsizliği gerçek çözümlere ihtiyaç duyan insani bir krizden ziyade “süpürülüp” atılması gereken bir baş belası olarak ele alan bu zihniyet, yeni tesisi Landry’nin etrafta istemediği herkes için bir bekleme tankı olarak kullanıyordu.
Neticede The Guardian'ın haberine göre, sözde “geçiş merkezi”nin fiyatı üç aylık faaliyetler için 17,5 milyon dolar olarak belirlendi ki bu rakam Landry'nin verdiği rakamların her ikisinden de yüksek. Küçük bir hesap yapalım: 17,5 milyon dolar 200 kişiye bölündüğünde kişi başına 87 bin 500 dolar eder; bu da herhangi bir kişiyi Landry'nin deposunda belirlenen süre boyunca tutmanın maliyeti. Diğer taraftan, New Orleans'ta ortalama aylık kira 1,750 dolar. 87 bin 500 doları alıp 1,750 dolara böldüğünüzde tam olarak 50 elde edersiniz. Yani birini üç ay boyunca bir depoda tutmakla aynı fiyata, ona iyi bir daire kiralayabilir ve 50 ay boyunca, yani dört yıldan biraz fazla bir süre boyunca orada yaşamasını sağlayabilirsiniz. Ya da alternatif olarak, onlara tüm masrafların dahil olduğu bir otel odası kiralayabilirsiniz.
Nitekim, evsiz insanlara ücretsiz otel odaları vermek New Orleans şehrinin COVID salgınının en kötü aylarında tam olarak yaptığı şeydi. Bunu yaptıklarında, siyasetçiler aptalca programı sona erdirip evsizliği geri getirene kadar neredeyse hiç evsizlik yoktu (360 binden fazla insanın yaşadığı bir şehirde sadece yaklaşık 30 kişi evsiz kaldı). Landry barınma ihtiyacı olan yoksul insanları gerçekten önemsiyor olsaydı, aynı programı tekrar başlatırdı. Belli ki burada başka bir şeyler dönüyordu.
Bu “başka bir şeyin” de sağlam pazarlıklardan ibaret olabileceğinden şüphelenmek için sebepler var. Louisiana Illuminator'ın haberine göre, Landry'nin deposu, kasırga sonrası evlerin yeniden inşası gibi “konut kurtarma” hizmetleri veren The Workforce Group adlı özel bir yüklenici tarafından işletiliyor. Aynı zamanda bu şirket, 2019'dan bu yana Louisiana Cumhuriyetçi Partisi'ne 60 bin dolar bağışta bulunan Lemoine Company adlı bir firmanın yan kuruluşu. İşin içinde bir de aile bağlantısı var: Illuminator'a göre, Workforce Group'un başkanı Seth Lemoine, başarısız bir valilik adaylığı olan ve 2023 seçimlerini kazanmasında Vali Jeff Landry'nin önemli bir destekçisi olan Baton Rouge'lu işadamı Eddie Rispone'nin üvey oğlu. Yani burada Louisiana valisine hem siyasi bağışlar hem de kişisel ilişkiler yoluyla bağlı olan ve aynı validen kısa süre içinde kazançlı bir sözleşme alan özel bir müteahhit söz konusu. Bu tek başına yasadışı bir şeyin kanıtı olmasa da etik açıdan son derece tartışmalı ve apartman veya otel odaları gibi daha mantıklı seçeneklerin neden çok pahalı bir depo lehine reddedildiğine dair bir açıklık getirebilir.
Tüm bu uçuk harcamaların sonucunun ne olduğunu görmek zor çünkü Guardian'ın da belirttiği gibi basının siteye girişine izin verilmedi. Ancak ziyaret eden kişilerden gelen raporlar ve kısıtlı erişime rağmen çekilebilen az sayıda fotoğraf hiç iç açıcı bir tabloya işaret etmiyor. Öyle ki, yerel bir barınma hakları örgütünden bir temsilci, Ocak ayı sonlarında New Orleans'ı vuran tarihi kar fırtınası sırasında birçok kişinin şansını dışarıda denemeyi tercih ederek ısıtmanın çalışmadığı yalıtımsız depoyu terk ettiğini söylüyor. Sokakta uyumaktan daha iyi olduğu söylenebilir ama bir cezaevinde bulunabilecek koşullara da fazlasıyla benziyor. Şehir merkezine ve stadyuma 9 kilometre uzaklıktaki deponun bulunduğu hiçliğin ortası denilebilecek konumdan en yakındaki mahalleye bağlanan hiçbir yol bulunmuyor.
Burayı seçenin Jeff Landry ve ortakları olduğu düşünüldüğünde, bunun kasıtlı olduğunu tahmin etmek zor değil. Aralarında The Guardian ve The New York Times'tan muhabirlerin de bulunduğu gazeteciler, depoya vardıklarında, onları dışarıda tutmak için görevlendirildiği belli olan, plakasız bir cipin içindeki polisler tarafından karşılandı ve sadece tesisin müdürünün -elbette kendisi orada değildi- girişe onay verebileceği söylendi. Louisiana hükümetinin özellikle gazetecileri dışarıda tutmak için bir polis görevlendirmiş olması bile kendi başına manidar. Bir yeri basından gizlemek neredeyse hiçbir zaman hayra alamet değildir; herhalde tesis çok başarılı olsaydı hükümet bununla övünmek isterdi. Güvenlik görevlilerinin kimin girip çıkacağına nasıl ve neye göre karar verdiği bilinmiyor, ancak katı bir kontrol sisteminin var olduğu aşikar. Depo en azından bir ölçüde hapishaneye benziyor çünkü gerçekten de öyle. Daha doğrusu, insanların özellikle yoksul oldukları ve borçlarını ödeyemedikleri için gönderildikleri bir Viktorya dönemi sözde hapishanesi olan “fakirler evinin” modern bir reenkarnasyonu da denebilir. Charles Dickens'ın romanlarından hatırlayabilirsiniz, ama şimdi Super Bowl vesilesiyle geri döndü.
Amerikan yaşantısında benzersiz bir durum değil
Super Bowl sezonunda tüm bunların sorunsuz işlemesini sağlama, yani nehirdeki süperyatları koruma ve evsizleri zorla depoya sokma görevi de büyük maç haftası için gazetecilere şehirde yaklaşık 2 bin kolluk kuvveti bulundurduğunu söyleyen New Orleans Polis Departmanı'na düşüyordu. Bu, NOPD, FBI, İç Güvenlik Bakanlığı ve diğer çeşitli kısaltmalarla anılan kurumlara ek olarak 200 eyalet polisi ve 300 Ulusal Muhafız üyesi anlamına geliyor. Bazı küçük ulusların ordularından daha fazla olan bu sayı, kesinlikle silahlı bir işgal gibi hissettiriyordu.
Güya tüm bunların amacı herkesin kendini güvende hissetmesini sağlamaktı. Ne var ki, New Orleans'ta bu kadar çok polisin olması aslında koruması gereken turizmi caydırmış gibi görünüyor.
Ağır silahlı FBI ajanları Current Affairs ofislerinden birkaç blok ötede toplanıyor. Fotoğraf: Alex Skopic, Current Affairs
Super Bowl haftası boyunca gerçekten iyi giden tek şey, şehir dışından gelen büyük kurumsal etkinliklerdi. Smirnoff'un sponsor olduğu 60 metrelik bagaj kapağı kamyonu, EA Sports'un ev sahipliği yaptığı “Madden Bowl” video oyunu turnuvası, Shaq'ın Eğlence Evi ve PepsiCo'nun “Chips and Sips” pop-up köyü bunlardan sadece birkaçı. Bir şey ne kadar büyük ve ticari olursa o kadar iyi iş yapıyordu, en çok da sporculara ve diğer çalışanlara yönelik kötü muamelesiyle bilinen bir şirket olan NFL'in kendisi. Öte yandan, işlerinin sekteye uğradığını gören küçük dükkanlardan polis tarafından “süpürülen” evsizlere kadar, birileri ne kadar az paraya sahipse onlar için o kadar ızdıraplı bir haftaydı. Sınıf farkı olabilecek bütün çıplaklığıyla ortadaydı ve silah zoruyla pekiştiriliyordu.
Sonuçta bu yılki Super Bowl tam bir açgözlülük ve ahlaksızlık şöleniydi, ancak bu Amerikan yaşantısında benzersiz bir durum değil. Aksine tüm ülke şu anda böyle ve gün geçtikçe de daha fazla böyle oluyor.
Zenginler giderek daha da zenginleşiyor ve güçleniyor; artık ilk trilyonerlerin her an ortaya çıkması bekleniyor. Bazıları yatların ötesine geçti ve geri kalanımızın onlar için inşa etmek zorunda kalacağı lüks uzay gemileri istiyorlar. Bu arada, giderek daha fazla sayıda sıradan insan, yaşamın en temel gereksinimleri olan gıda, ilaç ve barınma ihtiyaçlarını karşılayamaz hale geliyor. Ülke, bir avuç insanın her şeye sahip olduğu ve büyük çoğunluğun hiçbir şeye sahip olmadığı bir noktaya doğru savruluyor. Amerikan kapitalizminin, çok çalışmanın ödüllendirildiği ve zenginliğin aşağıya doğru aktığı harika bir özgürlük ve fırsat sistemi olduğuna dair eski klişeler inandırıcılığını gittikçe yitiriyor.
Bir yat, bir depo ve silahlı bir adamdan oluşan bir tablo böyle bir şey olmadığını açıkça gösterdi. Daha ne kadar devam etmesine izin vereceğiz?