Devrimin kadın eli: Eşitliğin ve özgürlüğün izinde

Elizabet

Administrator
Yönetici
Katılım
Ocak 16, 2025
Mesajlar
330,318
Tepkime puanı
0
8 Mart yaklaşırken, ülkemizde ve dünyada biz kadınların yaşadığı sorunlara bakınca sosyalizmin geçmiş ve güncel deneyimleri bize neden mücadele etmemiz gerektiğini çok iyi anlatıyor. İş yerlerinde, evlerimizde, sokakta, okulda her geçen gün daha da artarak süren adaletsizlik, eşitsizlik, şiddet, yoksulluk ve geleceksizliğe karşı aslında “başka bir dünya da mümkün” demek için yazıldı bu yazı. Mücadele azmimizi her daim diri tutmak ve geleceğe umutla bakmak için gelin buna örnekleri ile birlikte bakalım.

Sovyetler Birliği’nde Kadınların Kazanımları (1917-1990)​


1917 Ekim Devrimi, kadınların toplumsal, ekonomik ve siyasi alanlarda önemli kazanımlar elde etmelerine zemin hazırladı. Bu devrim, kadınların eşit haklara sahip olmaları ve toplumsal hayata aktif katılımları konusunda somut adımlar attı.

Ekim Devrimi’nin hemen ardından kadınların hayatında neler değişmiş hep birlikte bakalım…

Sovyet iktidarı kadınlara geniş siyasal haklar tanımış ve bu hakları ilk kez uygulayan ülkelerden bir oldu. Kadınlar, erkeklerle eşit koşullarda oy kullanma ve seçilme hakkına sahip oldu. Ayrıca, kadın emeğinin kalifiyeleştirilmesine büyük önem verildi ve tüm meslek ve iş alanları kadınlara açıldı. Herkese eğitim ve öğrenim hakkı güvence altına alınarak, her bireyin özgürce meslek seçme hakkının koşulları yaratıldı.

1918’de kabul edilen Sovyet Anayasası ile kadınların siyasi hakları resmi olarak güvence altına alındı. Aynı yıl, kadınların iş hayatına katılımını artırmak için yasalar çıkarıldı ve kadınlar her mesleği icra edebilme hakkına kavuştu. 1920’lerde, kadınların çalışma hayatına entegrasyonunu kolaylaştırmak için kreşler, çocuk bakım evleri gibi sosyal destek sistemleri kuruldu. Eğitim alanında ise ücretsiz ve eşit eğitim hakkı tanınarak, kadınların teknik ve bilimsel alanlarda mesleki gelişimi desteklendi.

Aile hukukunda yapılan düzenlemelerle kadının eşit haklara sahip olması sağlandı. Bu reformlarla evlilik, boşanma ve miras konularında kadınlara eşit haklar verildi. Ayrıca, 1920’lerde kurulan "Zhenotdel" (Komünist Parti Kadın Birimi), kadınların siyasi, ekonomik ve sosyal haklarını korumak için çalıştı. Bu adımlar, kadınların toplumsal hayatta aktif rol almalarını sağladı ve dünya çapında kadın hakları mücadelesine öncülük etti.

Üniversitelere ve kadınların işgücüne katılımına bakacak olursak 1930’larda üniversite öğrencilerinin yüzde 40’ı kadınlardan oluşuyordu. Kadınların işgücüne katılımı devrimin ardından zaman içinde artırıldı ve çalışma koşulları iyileştirildi. Kadınlar, ücretli doğum izni, kreşler ve çocuk bakım hizmetleri gibi sosyal destekler sayesinde hem iş hayatında hem de aile yaşamında daha aktif bir rol üstlendi. Özellikle ortak çamaşırhaneler, aşevleri ve kreşler gibi kamusal hizmetler, kadınların ev işlerindeki yükünü hafifletti ve onların toplumsal hayata katılımını kolaylaştırdı.

Siyasi alanda da kadınların temsiliyeti önemli ölçüde arttı. Sovyetler Birliği’nde kadınlar, yerel yönetimlerden ulusal meclise kadar her kademede aktif rol aldı. 1936 Anayasası ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı ve yerel sovyetlerde kadınların temsiliyeti hızla yükseldi. Özellikle delege toplantıları aracılığıyla, siyasetle ilişkisi olmayan kadınların karar alma süreçlerine katılımı sağlandı.

Kadınların örgütlenmesi ve siyasi hayata katılımı için Zhenotdel gibi özel kadın birimleri kuruldu. Zhenotdel, kadınların siyasi bilinçlenmesini sağlamak, onları Sovyetler, sendikalar ve kooperatifler gibi kurumlarda örgütlenmek ve kadınların eğitim, sağlık ve üretim alanlarında aktif rol almalarını teşvik etmekle görevlendirildi. Delege toplantıları, kadınların siyasi süreçlere dahil olmalarını sağlayan önemli bir mekanizma haline geldi.

Sovyetler Birliği'nde kadınların kazanımları, yalnızca yasal düzenlemelerle sınırlı kalmadı; toplumsal yaşamın her alanında kadınların aktif rol alması sağlandı. Kadınlar, sanayiden tarıma, eğitimden sağlığa kadar pek çok alanda çalışmaya başladı. Eğitim ve okuryazarlık kampanyaları sayesinde kadınların kültürel seviyesi yükseltildi. Anne ve çocuk sağlığına yönelik önlemler alındı, kreşler ve çocuk yuvaları yaygınlaştırıldı.

Alman Demokratik Cumhuriyeti’nde Kadın Hakları (1945-1990)​


Alman Demokratik Cumhuriyeti’nde (ADC) kadınlar, Batı Almanya ve diğer Avrupa ülkelerine kıyasla daha ileri haklara sahipti. Kadınların iş gücüne katılımı teşvik edildi ve eşit işe eşit ücret politikaları uygulandı. Ayrıca, kadınların eğitim olanaklarına erişimi artırılmış ve mesleki eğitim programlarıyla desteklendi. Sağlık alanında da önemli adımlar atılmış, örneğin ücretsiz sağlık hizmetleri sunuldu.

ADC, kadınların toplumsal, ekonomik ve siyasi alanlarda eşit haklara sahip olması için önemli adımlar attı. ADC’de kadınlar, Batı Almanya’nın aksine, çocuk bakımının devlet tarafından üstlenilmesi, kreşlerin yaygınlaştırılması ve ücretsiz eğitim gibi sosyal destekler sayesinde hem iş hayatında hem de özel yaşamlarında daha aktif bir rol oynadı. Örneğin, 1989’da Doğu’da çalışan kadın oranı yüzde 90’a ulaşmışken, Batı’da bu oran yüzde 55’te kalmıştı.

Ancak, Berlin Duvarı’nın yıkılması ve ADC’nin sona ermesiyle birlikte, kadınlar bu kazanımların büyük bir kısmını kaybetti. Batı Almanya’nın cinsiyetçi normları Doğu’ya yayıldı ve kadınlar, çocuk bakımı hizmetlerinin azalması, doğum izinlerinin kısıtlanması ve iş hayatında geri plana itilme gibi sorunlarla karşı karşıya kaldı. Örneğin, 2010 yılında Almanya’da 3 yaşın altında çocuğu olan kadınların sadece yüzde 32’si çalışıyordu, bu oran ADC döneminde çok daha yüksekti.

Ayrıca, kadınların eğitim ve mesleki gelişimine büyük önem verilmişti; üniversite öğrencilerinin yüzde 50’si kadınlardan oluşuyordu ve teknik mesleklerde kadınların oranı oldukça yüksekti.

ADC’deki kadınların çalışma hayatına katılım durumu, Federal Almanya ile kıyasladığımızda dramatik farklar mevcuttu. Örneğin, Federal Almanya’da 1977 yılına kadar kadınlar, kocalarının izni olmadan çalışamıyordu ve ev dışında çalışmalarına ancak “ev işlerini ve kocalarına karşı sorumluluklarını aksatmadıkları müddetçe” ibaresiyle izin veriliyordu.

Küba’da Kadın Mücadelesi ve Kazanımları (1959 Sonrası)​


1959’daki sosyalist devrim sonrası, Küba’da kadınlar önemli haklar elde etti. Kadınların eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimi artırılmış, iş hayatına katılımları teşvik edildi. Bu kazanımlar, diğer Latin Amerika ülkelerine ve devrim öncesi Küba’ya kıyasla oldukça ilericidir.

1959 Küba Devrimi, yalnızca siyasi ve ekonomik bir dönüşüm değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitliği açısından da büyük bir adım oldu. Devrim sonrası Küba, kadınların eğitim, sağlık, iş hayatı ve siyasi temsil alanlarında önemli haklar elde etmesini sağlayan kapsamlı reformlar gerçekleştirdi. Bu reformlar, kadınların toplumsal hayatta daha aktif ve eşit bir rol üstlenmesine olanak tanıdı.

Küba Devrimi, kadınların eğitim ve iş hayatına katılımını teşvik eden politikalarıyla dikkat çekti. Devrim öncesi Küba’da kadınların eğitim ve iş olanakları oldukça sınırlıyken, devrim sonrası ücretsiz eğitim ve sağlık hizmetleri sayesinde kadınların eğitim düzeyi hızla yükseldi. Bugün Küba’da yüksek öğrenim mezunlarının yüzde 60,5’i kadınlardan oluşuyor. Ayrıca, teknik ve profesyonel mesleklerde kadınların oranı yüzde 67,2’ye ulaşmış durumda. Üniversite öğretim üyelerinin ise yüzde 81,9’u kadınlardan oluşuyor.

Kadınların iş hayatına katılımını kolaylaştırmak için devlet tarafından kreşler, çocuk bakım evleri ve ücretsiz sağlık hizmetleri gibi sosyal destekler sağlandı. Bu destekler, kadınların hem iş hayatında hem de aile yaşamında daha aktif bir rol üstlenmelerine olanak tanıdı. Özellikle tarım ve sanayi gibi geleneksel olarak erkek egemen alanlarda kadınların katılımını artırmak için özel programlar geliştirildi.

Kübalı Kadınlar Federasyonu (FMC), 1960 yılında kurulan, toplumun her alanında ve her düzeyinde cinsiyet eşitsizliğinin ortadan kaldırılmasını amaçlayan politikalar ve programlar geliştiren bir kitle örgütü. Kurulduğu günden bugüne okuma yazma kampanyaları, kadınlara meslek edindirme kursları, kadının çalışma hayatına katılımının artırılması ve bunun önündeki engellerin kaldırılmasına yönelik çalışmalar yaptı. Çocuk ve yaşlı bakımını sadece kadınların sorumluluğunda ve yükü olmasından çıkaran kreş ve bakımevi uygulamaları, kadın sağlığı, aile içindeki sorumlulukların eşit paylaşılması gibi pek çok önemli çalışmaya imza attı. Kadınların işgücüne katılımını artırmak ve toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak için çalıştı. Bugün Küba, dünya genelinde kadınların siyasi temsilinde öncü bir konumda; sadece ulusal meclisteki milletvekillerinin sayısına bakarsak bile bu anlaşılır. Meclisteki milletvekillerinin yüzde 53,22’si kadınlardan oluşuyor.

Sosyalist Politikalar ve Kadınların İş Hayatına Katılımı​


Sosyalist politikalar, kadınların iş hayatına katılımını kolaylaştırmak için kreşler, ücretsiz eğitim ve sağlık hizmetleri gibi sosyal destekler sağladı. Özellikle tarım ve sanayi gibi geleneksel olarak erkek egemen alanlarda kadınların katılımını artırmak için planlı stratejiler geliştirildi.

Sosyalist sistemler, kadınların eğitim ve mesleki gelişimine büyük önem verdi. Ücretsiz eğitim politikaları sayesinde kadınlar, teknik ve profesyonel mesleklere erişimde erkeklerle eşit fırsatlara sahip oldu. Ayrıca, mesleki eğitim programlarıyla kadınların geleneksel olarak erkek egemen alanlarda (mühendislik, bilim, tarım vb.) çalışmaları teşvik edildi.

Sosyalist ülkeler, kadınların iş hayatında erkeklerle eşit ücret almalarını garanti altına alan yasalar çıkardı. Bu politikalar, kadınların ekonomik bağımsızlığını sağlamak ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini azaltmak için hayati bir adım oldu. Örneğin, birçok sosyalist ülkede kadınlar, erkeklerle aynı işi yaptıklarında aynı ücreti alıyordu.

Ücretli doğum izni ve annelik hakları, yarı zamanlı çalışma ve ev işi izni, sendikal örgütlenmelerin olanakları ve sosyalist politikalar, kadınların geleneksel olarak “ev kadını” rolünden çıkıp üretim süreçlerine aktif bir şekilde katılmalarını sağladı. Bu dönüşüm, kadınların toplumsal statüsünü yükselterek, onların ekonomik ve sosyal hayatta daha eşit bir konuma gelmelerine katkıda bulundu. Özellikle kırsal kesimdeki kadınların tarım ve sanayi alanlarında çalışmaları teşvik edildi.

Türkiye’deki Kadınlar İçin Önemi​


Bugüne baktığımızda Türkiye’de kadınlar, eğitim ve iş hayatına katılımda çeşitli zorluklarla karşılaşıyor. Sosyalist ülkelerdeki bu kazanımlar, Türkiye’deki kadınlara toplumsal hayatta daha aktif rol alması ve eşit haklara sahip olması konusunda önemli dersler sundu ve sunmaya da devam ediyor.

Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 34 civarında seyrederken, bu oran ADC’de 1989 yılında yüzde 90’a ulaşmıştı. Ayrıca, Türkiye’de kreş ve çocuk bakım hizmetlerinin yetersizliği, kadınların iş hayatına katılımını zorlaştırıyor. ADC’de ise 1989 yılında 0-3 yaş arası çocukların yüzde 75’i çocuk bakım evlerine gidebiliyordu.

Türkiye’de kadınların siyasi temsili de oldukça düşük; örneğin, 2023 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki kadın milletvekili oranı yüzde 17 civarında iken, ADC’de o dönemde bile bu oran yüzde 35’e yakındı.

Sovyetler Birliği, Demokratik Almanya (ADC) ve Küba gibi sosyalist ülkeler, kadınların toplumsal, ekonomik ve siyasi alanlarda eşit haklara sahip olması için tarihsel olarak önemli adımlar attı. Bu ülkelerde sosyalist politikalar, kadınların eğitim, iş hayatı ve siyasi temsilde erkeklerle eşit koşullara kavuşmasını sağladı.
Ülkemizde de biz kadınların mücadele azmini, bu düzene olan öfkesini diri tutmak için bu tarihsel kazanımlar yol gösterici ve umut verici…

Geleceğe umutla bakarak yan yana geleceğiz, çoğalacağız ve elbet hakkımız olanı alacağız!

Yaşasın 8 Mart!

 
Üst