- Katılım
- Ocak 16, 2025
- Mesajlar
- 192,714
- Tepkime puanı
- 0
Kasım 2002’den bu yana kesintisiz iktidarda olan bir siyasal partinin sıklıkla vaatte bulunması 22 yılı aşan sürenin de değerlendirilmesi oluyor bir yerde.
Ne çok İmam Hatip okulu, ne çok üniversite açıldı… Sendika sayısı çoğaldı. Siyasi parti sayısı çoğaldıkça çoğaldı, 2025 Ocak ayında 174 siyasi partili kocaman bir ülkeyiz. Meclis’te o kadar yok tabii. Seçim barajının yüzde 10’dan yüzde 7’ye düşürülmesi işe yaramadı. Milletvekillerinin partilerinden istifaları, başka partilere geçmesi de zirvede. Kanunların görüşülmesi ve kabulünde katılmayan milletvekillerinin katılanlardan çok olması da alışkanlık haline geldi. İşlevsiz Meclis mi desek, AKP ve ortaklarına teslimiyet mi desek, ne desek? “Muhalefet olarak katılsak da kanun kabul edilecekti” demiyorlar mı? Meclis olmanın tüm özelliklerini, niteliğini parmak sayısına sıkıştıracaksanız o zaman genel seçimlerde çoğunluğu alan siyasal parti meclisi oluşturur deyiverin olsun, bitsin.
Tarikat ve cemaatler de büyüdü, bölüne bölüne çoğaldı. Ama sayılsal çoğalmadan çok ekonomik ve siyasal olarak şirketlerle, dernek ve vakıflarla, devlet içinde kadrolaşarak palazlandılar. Laiklik Anayasada nitelik olarak kaldı. Laik eğitim piyasanın elinde. Özelleştirmeler ve acele kamulaştırmalarla yağma ve talan tavana vurdu. Uyuşmazlıklar arttıkça arabuluculuk konuları çoğaldı. Mahkeme koridorları daha çok doldu. Meclisin gericileşmesine yargının güdümleşmesi eklendi. Yargının bağımsızlık ve tarafsızlığı sermayenin iktidarına ve siyasal iktidara demir attı. Soruşturma, kovuşturma, gözaltı ve tutuklamalar halkı suskunluğa itti, uyumlaşma ve uzlaşma çoğaldı.
Rant ve kâr yükselirken yedek işgücü olan işsizler çoğaldı. Yurtdışı umut gibi gösterildi. Sağlık ve eğitim piyasalaştı. Gelir dağılımı uçurumu derinleşirken pahalılık frene bile basmadı. Emekçilerin vergi yükü arttıkça arttı. Çocuk istismarları, kadın/çocuk cinayetleri, çocuk anneler, çocuk işçiler, işçi cinayetleri hız kesmedi.
Reform yasaları çıkardıkça yeni yasaları çağırdı. Torba yasalar, yasa değişiklikleri izlenemez hale geldi. Seçim, ihale, imar ve çalışma yasaları değiştirilme yarışına girdiler, artık yamalı bohça bile değiller. Her değişiklik daha adaletsizi getirdi. Yasalara doymadılar KHK’lere, OHAL KHK’lerine sarıldılar. Doymadılar cumhurbaşkanlığı kararnamelerine sarıldılar.
Anayasa değişikliklerinde rekor AKP’de… İktidarları döneminde 17 kez Anayasa değişikliği girişiminde bulundular. Bunların 4’ü (3’ü Ahmet Necdet Sezer, 1’i Abdullah Gül olmak üzere) cumhurbaşkanları tarafından geri gönderildi. 1’i de Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. 12’si yürürlükte.
2008’de Anayasanın 10. ve 42. maddelerinde yapılan düzenleme AYM tarafından iptal edildi. AYM iptal kararında, bu düzenlemelerin “yöntem bakımından dini siyasete alet etmesi, içerik yönünden de başkalarının haklarını ihlale ve kamu düzeninin bozulmasına yol açması nedeniyle laiklik ilkesine açıkça aykırı olduğu sonucuna” ulaşıldığı yazıldığı halde siyasetin, ekonominin, devletin ve toplumun içine dinle daldılar. Aynı yıl “demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine aykırı eylemlerin odağı haline gelmesi nedeniyle” AKP’nin suçu sabit görüldü ama laik anayasal düzeni daha çok ve yaygın tahrip ettiler.
Hâlâ yeni anayasa diyorlar. Yeni süreci bu konuda fırsat olarak gösteriyorlar. ANAP, MHP, HÜD-PAR, DEM Parti nerede nasıl anlaşırlar? Şimdilik bilinmez gözüküyor ama ılımlı İslam projelerinden özelleştirmelere, devletin yeniden yapılandırılmasından IMF gözetiminde uzun yıllara, liberalleşme ve Yeni Osmanlıcık yönünde Türkiye’nin yeniden şekillendirilmesi, kapitalist/emperyalist düzene daha sıkı yapışılması bilinmez değil.
Numan Kurtulmuş ve Mehmet Uçum pişkince hazırlıyorlar süreci. Bülent Arınç, Medya Gurubu Rudaw söyleşisinde açıkça söyledi: “Anayasanın değişilecek tarafı yok artık. Anayasa değişe değişe tanınmaz hale geldi. Yeni bir anayasa yapmak lazım.” Dedi.
Anayasayı tanınmaz hale kim getirdi? Anayasayı uygulamayan kim? Laik cumhuriyeti kim yıktı? Faili meçhul mü?
Cumhuriyet derken Suriye’yi anımsatmadan olmaz. Sahi, Suriye Arap Cumhuriyeti, cumhuriyet nitelikleriyle yaşıyor mu ki lider olarak gösterilen Ahmed eş-Şara’ya cumhurbaşkanı deniliyor?
AKP’nin çoklarından örnekler verdik, daha devam edebiliriz: Eşitsizlik, adaletsizlik, yoksulluk, yoksunluk, açlık, hak ve özgürlük gaspları, gericilik, hukuklu hukuksuzluk, keyfilik, güvencesizlik, esnek ve ucuz işgücü… Ya yokları: Eşitlik, özgürlük, adalet, laiklik, bireysel ve toplumsal haklar, parasız ve bilimsel eğitim, parasız sağlık, kamusal hizmetler, kamun yararı, cumhuriyettin nitelikleri, direnme hakkı…
Sömürücü ve gerici düzen var oldukça, bu düzen içinde yeniyi aramak hem yönetememe krizini aşmayı hem de daha esnek, daha güvencesiz, dinselle bulamaç edilmiş liberal bir yönetim tarzına geçmeyi hedefliyor. Sömürüyü derinleştirmeyi hedefliyor. Adına yeni diyerek, sözcüklerle oynayarak, düzen içi muhalefeti de peşlerine takarak düzenlerini sürdürmek istiyorlar. Nereye kadar?
Ne çok İmam Hatip okulu, ne çok üniversite açıldı… Sendika sayısı çoğaldı. Siyasi parti sayısı çoğaldıkça çoğaldı, 2025 Ocak ayında 174 siyasi partili kocaman bir ülkeyiz. Meclis’te o kadar yok tabii. Seçim barajının yüzde 10’dan yüzde 7’ye düşürülmesi işe yaramadı. Milletvekillerinin partilerinden istifaları, başka partilere geçmesi de zirvede. Kanunların görüşülmesi ve kabulünde katılmayan milletvekillerinin katılanlardan çok olması da alışkanlık haline geldi. İşlevsiz Meclis mi desek, AKP ve ortaklarına teslimiyet mi desek, ne desek? “Muhalefet olarak katılsak da kanun kabul edilecekti” demiyorlar mı? Meclis olmanın tüm özelliklerini, niteliğini parmak sayısına sıkıştıracaksanız o zaman genel seçimlerde çoğunluğu alan siyasal parti meclisi oluşturur deyiverin olsun, bitsin.
Tarikat ve cemaatler de büyüdü, bölüne bölüne çoğaldı. Ama sayılsal çoğalmadan çok ekonomik ve siyasal olarak şirketlerle, dernek ve vakıflarla, devlet içinde kadrolaşarak palazlandılar. Laiklik Anayasada nitelik olarak kaldı. Laik eğitim piyasanın elinde. Özelleştirmeler ve acele kamulaştırmalarla yağma ve talan tavana vurdu. Uyuşmazlıklar arttıkça arabuluculuk konuları çoğaldı. Mahkeme koridorları daha çok doldu. Meclisin gericileşmesine yargının güdümleşmesi eklendi. Yargının bağımsızlık ve tarafsızlığı sermayenin iktidarına ve siyasal iktidara demir attı. Soruşturma, kovuşturma, gözaltı ve tutuklamalar halkı suskunluğa itti, uyumlaşma ve uzlaşma çoğaldı.
Rant ve kâr yükselirken yedek işgücü olan işsizler çoğaldı. Yurtdışı umut gibi gösterildi. Sağlık ve eğitim piyasalaştı. Gelir dağılımı uçurumu derinleşirken pahalılık frene bile basmadı. Emekçilerin vergi yükü arttıkça arttı. Çocuk istismarları, kadın/çocuk cinayetleri, çocuk anneler, çocuk işçiler, işçi cinayetleri hız kesmedi.
Reform yasaları çıkardıkça yeni yasaları çağırdı. Torba yasalar, yasa değişiklikleri izlenemez hale geldi. Seçim, ihale, imar ve çalışma yasaları değiştirilme yarışına girdiler, artık yamalı bohça bile değiller. Her değişiklik daha adaletsizi getirdi. Yasalara doymadılar KHK’lere, OHAL KHK’lerine sarıldılar. Doymadılar cumhurbaşkanlığı kararnamelerine sarıldılar.
Anayasa değişikliklerinde rekor AKP’de… İktidarları döneminde 17 kez Anayasa değişikliği girişiminde bulundular. Bunların 4’ü (3’ü Ahmet Necdet Sezer, 1’i Abdullah Gül olmak üzere) cumhurbaşkanları tarafından geri gönderildi. 1’i de Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. 12’si yürürlükte.
2008’de Anayasanın 10. ve 42. maddelerinde yapılan düzenleme AYM tarafından iptal edildi. AYM iptal kararında, bu düzenlemelerin “yöntem bakımından dini siyasete alet etmesi, içerik yönünden de başkalarının haklarını ihlale ve kamu düzeninin bozulmasına yol açması nedeniyle laiklik ilkesine açıkça aykırı olduğu sonucuna” ulaşıldığı yazıldığı halde siyasetin, ekonominin, devletin ve toplumun içine dinle daldılar. Aynı yıl “demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine aykırı eylemlerin odağı haline gelmesi nedeniyle” AKP’nin suçu sabit görüldü ama laik anayasal düzeni daha çok ve yaygın tahrip ettiler.
Hâlâ yeni anayasa diyorlar. Yeni süreci bu konuda fırsat olarak gösteriyorlar. ANAP, MHP, HÜD-PAR, DEM Parti nerede nasıl anlaşırlar? Şimdilik bilinmez gözüküyor ama ılımlı İslam projelerinden özelleştirmelere, devletin yeniden yapılandırılmasından IMF gözetiminde uzun yıllara, liberalleşme ve Yeni Osmanlıcık yönünde Türkiye’nin yeniden şekillendirilmesi, kapitalist/emperyalist düzene daha sıkı yapışılması bilinmez değil.
Numan Kurtulmuş ve Mehmet Uçum pişkince hazırlıyorlar süreci. Bülent Arınç, Medya Gurubu Rudaw söyleşisinde açıkça söyledi: “Anayasanın değişilecek tarafı yok artık. Anayasa değişe değişe tanınmaz hale geldi. Yeni bir anayasa yapmak lazım.” Dedi.
Anayasayı tanınmaz hale kim getirdi? Anayasayı uygulamayan kim? Laik cumhuriyeti kim yıktı? Faili meçhul mü?
Cumhuriyet derken Suriye’yi anımsatmadan olmaz. Sahi, Suriye Arap Cumhuriyeti, cumhuriyet nitelikleriyle yaşıyor mu ki lider olarak gösterilen Ahmed eş-Şara’ya cumhurbaşkanı deniliyor?
AKP’nin çoklarından örnekler verdik, daha devam edebiliriz: Eşitsizlik, adaletsizlik, yoksulluk, yoksunluk, açlık, hak ve özgürlük gaspları, gericilik, hukuklu hukuksuzluk, keyfilik, güvencesizlik, esnek ve ucuz işgücü… Ya yokları: Eşitlik, özgürlük, adalet, laiklik, bireysel ve toplumsal haklar, parasız ve bilimsel eğitim, parasız sağlık, kamusal hizmetler, kamun yararı, cumhuriyettin nitelikleri, direnme hakkı…
Sömürücü ve gerici düzen var oldukça, bu düzen içinde yeniyi aramak hem yönetememe krizini aşmayı hem de daha esnek, daha güvencesiz, dinselle bulamaç edilmiş liberal bir yönetim tarzına geçmeyi hedefliyor. Sömürüyü derinleştirmeyi hedefliyor. Adına yeni diyerek, sözcüklerle oynayarak, düzen içi muhalefeti de peşlerine takarak düzenlerini sürdürmek istiyorlar. Nereye kadar?