- Katılım
- Ocak 16, 2025
- Mesajlar
- 315,130
- Tepkime puanı
- 0
Aş, temel ihtiyaçlarımızdandır. Aslında geçmek demektir. Aş bulabilenler, o günlük sınavını geçebilenler olarak tanımlanmıştı. Karnı doymuştu. Aş için çabalamaya da ‘iş’ dendi. Başka kalbe ya da kalplere geçebilmeye de ‘aşk’ dendi. Aşama da; mertebelere geçme, tırmanma oldu. Aşma ise had aşmaydı, taşmaydı, taşırmaydı. Sözüm ona ‘aş’ adı altında fazlasını biriktirdiğin, taşırdığın, zarar veren her şeye de aşma dendi. Evet banka ya da ev kasalarında nakdi, dövizi, altını tutsaklaştıran, dolaşmasını engelleyen büyük tutarlı, fazla birikimler gibi fazladan yaptığın her şey sisteme zarar verir. Birikimin tabana yayılması esastır. Aşma, taşma bir tarafa yokluk getirirken diğer tarafa israf getirir. Sermaye bir tarafta toplanınca tekelcilik başlar. Tekelci bir ortamda, abartılı kârlar başlar. Böylece tüketiciler biraz daha zayıflar. Fazladan döviz piyasaya sunmak, hazır yemeği, ithali tetikler. Toplumsal değer artmadan, fazladan para basmakta alım gücünü zorlaştırır. Çünkü değer soyut ölçüsü, öyle kâğıda basarak artırılamaz. Güven vererek, çalışarak, umursayarak artar. Değer; yani geliştirdiğin, ürettiğin, kaliten bir birimse piyasadaki para miktarında bir birim olmalıdır. Değerin bir birim iken, para miktarın iki birim olamaz. Bu olursa, bir birim olan değeri iki kat zam ile bölüşme anlamına gelir. Toplumun her bir kesimi de bu %100 zammı elbette karşılayamaz. Bu sefer, o ‘bir’ birim değerden yeteri kadar pay alamaz. Ve küskünlük, motivasyonsuzluk, tembellik, yılgınlık, fakirlik gelir yanına oturur. Yeterince değer alamayacağını görünce, üretmeye motive olamaz. Diğer taraftan, o ‘bir’ değerden daha fazla pay alabilenlerde çıkar. Ve ego başlar. O bir birim değerden daha fazla pay almak tatlı gelmiştir. Daha fazla değer için parayı biriktirme başlar. Haddi aşmaya başlar. Bu aşma; adaletsizliği davet eder. Topluma atfedilen o bir değerin, parça parça transferi başlar. Enflasyonu karşılayamayan kısımda ise değer biraz daha azalır. Artık neredeyse hiç değeri kalmamıştır. Hatta gözden çıkartılabilir olmuştur. Adım adım had aşma, tutsak birikimler artarken. Aynı oranda değersiz kalan da artar. Bir süre sonra olası felaketlere önlem alma, iş-işçi güvenliği daha pahalı olur. Önlemin kendisi daha değerli görülür. Aşma, taşırma, arttırma birilerinden arttırılmıştır. Bu eksilme; birilerinden aşı da aşkı da alır götürür. Aynı şekilde dövizi de ülkeye fazlaca sokmak, birebir aynı etkiyi gösterir. Yabancıdan alınmış borç dövizi kendinin zanneder. Çabalamadan hizmeti, üretimi satın alma isteği uyanır. Birde üzerine “Var ki ithal alıyoruz” falan der. Çabalamadan elde etmek, emeksiz ekmek, emeksiz emek tatlı gelir. Aldığı borç döviz ile yabancı arabayı, telefonu, teknolojiyi alır. Hatta mercimeğe, buğdaya kadar alır. Üretimini azaltır. Şurup tabiri ile anılan, ince fosil yakıt, milli kaynaklarımız arasında yer almamaktadır. Kalın olarak ifade edilen Batman rafinerimiz hariç… Ama buna rağmen, bu yabancı borç sayesinde yabancıdan benzin, mazot satın alınabilir. Bu da bilim üreterek, alternatif üretemememize sebep olur. Halbuki kurtuluş mücadelemizin ardından sırf bu sebeple demir ağlara yönelmiştik. Çünkü ABD benzinine, İngiliz sömürüsü altındaki Arap benzinine mahkûm bırakan o asfalt yollar ulaşıma çözümdü. Ama esarete de sebepti. İnsan enerjisinin, fosil enerjiden çok daha değerli olduğunu biliyorlardı. Bağımsız kalma, bağımsız karar verebilme istekleri her atılımı belirleyen temel öğeydi. Zaten benzinin sahipleri, asfalt yola seve seve sponsordu. Bir yerde asfalt yol varsa, oraya araba ve benzin satılacaktı. Bunları alabilmek içinde dolara muhtaç olacaktı. Ülkeye borç döviz fazlaca girince, dışarıda üretilmiş her türlü çözümü satın almak daha kolay geliyor ne yazık! Kendi imkânıyla çözme derdi de terk ediliyor. Dertsiz ama gafletle kalıyor. Elbette burada ilmi olarak derinleşmiş bir kolaylıktan bahsetmiyoruz. Derinleşmiş toplumların kolaylığı, imtihanından kopmadan, değerlenerek yapılmış kolaylıklardır. Döviz borç alarak harcama kolaylığına kaçıp, ardından da orada felaketler eksik olmuyorsa! Bu derinliği olmayan, aklın tembel kılındığı ve devreye girmediği kolaylıktır. Bakın 1952 yılında bu yaşanmıştı. ABD “Siz uçak üretmeyin niye yoruluyorsunuz, ben uğraşır, yorulur, didinir size veririm” dedi. O gün için belki de zararına uçak gönderdiler. Ülkeye borç ile uçak girince, ABD’nin amacını öngöremeyenler kolayca uçak üretimimizi durdurdu. Ve bu ABD için önemli bir başarı oldu. Çünkü bizi o gelişimden uzaklaştırmış oldu. Güçlü bir rakibi saf dışı etmiş oldu. Bizde uçak ve türevlerini üretemez, üzerine ekleyemez, yeni gelişmeler keşfedemez olduk. Üretimin bir dalından kopan olduk. Ve geldiğimiz noktada parasını ödediğimiz F-35’leri istiyoruz ama vermiyorlar. İşte o gün uçağa bağımlı kaldık. Uçak lazımsa yabancıya gidiyoruz. Ve bu sayede bizden, uçak satarak kazanç, dolar borç vererek faiz elde ediyorlar. Bizden kazandığı parayı da kendi halkının cebine, enflasyonuna, değerine ekliyorlar. Bu kolaycılık anlayışı ile açık verme elbet bitmez. Bir gün sosyal güvenlik açığı olur. Sonra devam eder dış ticaret açığı, cari açık, bütçe açığı vs. Hatırlayın 2025 yılı başında bütçe açıklandı. Bütçede 12,8 trilyon gelir öngörülmüştü. 14,7 trilyon da gider… Hayda daha seneye henüz girmişken, o yıl 2,1 trilyon çocuklarımızdan, geleceğimizden, borç yiyeceğimizi öğrendik. Bu hafta İSMMMO Başkanı Erol Demirel’de yaptığı açıklamalarda bu bütçeye değindi. 2025 yılında SMMM’lere çok iş düşeceğini açıkladı. Çünkü bütçe gelirinin çoğu vergi geliri. Açıklamada şunlara değindi. Bütçedeki vergilerin %65’i dolaylı vergi, %33’ü dolaysız vergi. Dolaysız vergilerin yani kazançtan elde edilen vergilerin ise %62’si gelir vergisi, %37’si katma değer vergisi. 2025 enflasyon beklentisi %21 olmuşken, vergi gelirlerindeki artışın %50,37 olduğunu ve gelirler idaresinin inceleme, izaha davetinin fazla olacağını belirtti. Meslek mensuplarının iş artışı ile aynı oranda, adam/saat maliyeti kadar asgari ücret tarifelerinin arttırılmadığını belirtti. İş artarken gelirler artmayınca kendilerini değersiz hissettiklerini de ekledi. Evet değer mevzumuz, mevzimiz her yerde karşımıza çıkar. Biraz önce bahsettiğimiz “toplumsal değeri artırmadan, para basma” meselesi gibi… İş yükün artar ama aynı oranda kazancın artmaz. Adım adım değersizlik hortlar. Anlaşılan, enflasyon ile denk bütçe arasındaki %30’luk farkı karşılayabilmek için işyerleri didik didik edilecek. Yine İSMMMO oditoryumdan özetle; dijital uygulamaların sağlıklı çalışmaması, beyanların sıklıkla hata vermesi, tekrar tekrar denenmesi ile zaman kaybeden, çalışma süreleri zaten uzamış Mali Müşavirler biraz daha yoğunlaşacak gibi. Bütçeyi kurtaracak olan da onların izahları, çalışması, mücadelesi olacak gibi. Tabi %21 enflasyon artışı öngörüp, diğer taraftan %50 vergi artışı öngörmek önemli bir sorun. Bu bütçe öngörüsünden, kazanmadığından da vergi alma anlamı çıkıyor. Piyasa koşulları sebebiyle yatırım yapamamış, yeni ürün geliştirememiş, yeni pazar elde edememiş şirketleri bu yük boğabilir. İflas ertelemeler artabilir. Tüketiciye yansıtmayı başarabilenler kendini kurtarır belki, ama bu sefer de toplum daha da boğulabilir. Anne babalar daha da üzülebilir. Kendini anlık kurtarmış şirketler ise sadece biraz zaman kazanmış olur. Bu denksiz sürecin uzaması onları da kısa sürede boğacaktır. Tabi bu arada dolaylı verginin, gelirden alınan bir vergi olmadığını da tekrar edelim. Üretim toplumlarında, yani bugün gelişmiş ülke olarak anılan toplumlarda böyle bir verginin adı bile bilinmez. Tüketim toplumlarında ise; nüfusa oran ile üretim az olduğundan, tıpkı döviz, hayat pahalılığı, faiz gibi dolaylı vergiye de bağımlılık oluşur. Toplumları toplum yapan, o toplumun kârlılığından ziyade, ne denli değerli, güvenilir, çalışkan, üretken, bilge, gelişime açık, mucit olduğu ile alakalıdır. O toplumlar para politikaları ile değil, üretim, kalite, tasarruf, temiz enerji vs. politikalar ile öne çıkar. Değer kazanmış ülkelere herkes iş vermek ister. Oraya yatırım yapmak ister. Onlarla çalışmak, görüşmek ister. Onları kendi topraklarında da görmek ister. Vize konu bile olmaz. İşte böylece değer, toplumdaki her bir bireyi bulur ve değer.