- Katılım
- Ocak 16, 2025
- Mesajlar
- 278,708
- Tepkime puanı
- 0
Trump’ın geçtiğimiz hafta göreve başlamasında en dikkat çekici görüntülerden biri Silikon Vadisi'nin teknoloji şirketlerinin milyarder patronlarının bir sırada boy göstermesi oldu.
Tüm dünyada milyarlarca insandan veri toplayan ürünleri üreten Google, Meta, Microsoft, Amazon, Palantir gibi şirketlerin en üst düzeyde, dünyanın en zenginleri listesinde yer alan milyarder patronları tarafından temsil edilmesi bir ilkti. Elon Musk’ın Trump’ın seçim döneminde ve Avrupa’daki seçimlerde twitter/X üzerinden aktif şekilde müdahil olması ve milyonlarca dolar dağıtması yeni yeni kanıksanırken Musk’ın tercihinin ve yaklaşımının ona özgün olmadığı ve Silikon Vadisi denilen tüm şirketleri kapsadığı ilan edilmiş oldu.
Bu gösterinin hemen ardından bir başka gösteri ile bu kez chatGPT’nin arkasındaki OpenAI, Oracle ve Softbank Microsoft’un ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin devlet yatırım ofisinin desteğinde 500 milyar dolarlık yapay zeka yatırımını Trump’ın önünde, ona övgüler düzerek ilan ettiler.
Bir fotoğraf karesine tüm oligarşinin girmesi ilginç ama şaşırtıcı bir durum değil, çünkü bu şirketler uzun süredir ABD devletiyle iç içeler ve bunları birbirinden ayırmak mümkün değil.
Bu teknoloji şirketleri gözetim kapitalizmi denilen iş modelini geliştiren, bu sayede kısa sürede dünyanın en güçlü şirketleri haline gelmeleri ile dikkat çekiyorlar. Microsoft ve Apple gibi şirketlerin geçmişini 1970'lere kadar götürmek mümkün olsa da, Google ve Meta 30 yıl öncesinde yoktu veya OpenAI 15 yıl öncesinde bilinmiyordu. Kurucularının halen yönettiği, geleneksel olmayan ve ekonomik ve politik açılardan yıkıcı, değiştirici, sarsıcı özellikleri olan ve küresel düzeyde faaliyet yürüten şirketler.
Bu iş modeli yapay zeka ve veri analitiği kullanarak kullanıcıların verilerini analiz eden, onları kategorize eden ve bu sayede onlara kişiselleştirilmiş, hedefli, özel reklamlar gösteren bir iş modeline dayanıyor. Bu sayede ürünlerini hedef kitleye ulaştırmak isteyen şirketler için oldukça az bütçeyle önceki dönemlerde mümkün olmayan düzeyde, doğrudan pazarlama yapmak mümkün oluyor. Dolayısıyla kullanıcıların sayıları ne kadar çoksa ve insanlar ne kadar fazla paylaşım yapıyorlarsa bu şirketlerin kullanıcıları gözetlemesi, verilerini analiz etmesi, ona uygun ürünler sunması, onları belirli ürünleri almada ve davranışları sergilemede motive ve manipüle etmesi mümkün oluyor.
Trump’ın toplantısında Elon Musk’ın Nazi selamı vermesi gündem oldu ancak sadece bununla sınırlı değil. Bu teknoloji şirketlerinin ilk kuruldukları dönemde, zarar etme pahasına, en kısa sürede, olabildiğince yüksek sayıda kullanıcıya ulaşma çabası iş modellerinin önemli bir şartı. Milyonların, yüz milyonların Facebook, Meta, Google veya Amazon kullanması şirketin başarısında yani söz verdiği veri analitiğini doğru şekilde yerine getirip müşterilerini memnun etmesinde kritik öneme sahip ve buna Blitzscaling deniliyor. Blitzscaling ise Nazi Almanyası'nın dünya savaşında düşmanlarını yenmede uyguladığı savaş taktiğinin ismi. Dolayısıyla teknoloji şirketi patronlarının Nazilerle ilişkisinin bir geçmişi var.
Bu veri analizinin sadece pazarlama için değil diğer alanlarda da etkili sonuçlar doğurduğu kısa sürede anlaşıldı. Trump’ın ilk seçildiği dönemde Cambridge Analytica skandalı olarak bilinen süreçte bu veriler üzerinden hedefli ve kişiselleştirilmiş siyasi mesajların iletilmesi sayesinde toplumu polarize etmenin ve oy verme davranışlarını etkilemenin mümkün olduğu görüldü.
Veri analizi ve yapay zeka ile bu verinin işlenmesi ve bununla insan davranışlarının kategorize edilmesi ve tahmin edilmesi kitlesel düzeyde toplumların davranışlarını “öngörmeyi” ve buna uygun şekilde “yönlendirmeyi” mümkün kılıyor. Yapay zekanın zaten en önemi vaadi, geçmişteki verilerle anlık verilerin incelenmesi üzerinden, “normal şartlar altında”, gelecekte ne olacağının öngörülmesidir. Bu da sadece şirketleri değil devletleri ve bilhassa askeri ve istihbarat birimlerinin ilgisini çeken, rüyalarını süsleyen bir imkan sunuyor. Bu nedenle bu teknolojilerin en yaygın şekilde kullanıldığı alanlar arasında savaş teknolojileri, suçun tespiti ve toplumsal hareketlerin tahmini ve önlenmesi olması şaşırtıcı değil.
Dolayısıyla bu şirketler sadece birer teknoloji şirketi değiller. Aynı zamanda birer savaş ve silah şirketi olarak görülmeliler. 2023 yılında ABD’nin en büyük silah-güvenlik endüstrisi şirketi Amazon’du. Çünkü Amazon sadece tüketiciye ürün satmıyor, aynı zamanda cloud/bulut sistemi ile Pentagon ve CIA gibi kurumların tüm çalışmalarına dijital hizmetler sunuyor. Askeri sözleşmeler için IBM, Microsoft, Google, Amazon birbirleriyle yarışıyor ve aralarında çeşitli ihalelere dair davalar devam ediyor. Bu şirketlerin aslında en büyük gelir kapısı ABD ordusu, istihbaratı ve diğer silah ve savaş şirketleri.
Dolayısıyla Musk’ın, Virgin ve Amazon’un büyük oranda hükümet hibeleri ve sözleşmeleri ile gerçekleştirdiği uzay yarışı sadece Mars’ı kolonize etmekle veya uzaya turist çıkarmakla ilgili değil, esasen askeri ve istihbarat amaçlı çalışmalar. İnsansız hava uçaklarından otonom silahlara ve robot askerlerin ve robot köpeklerin üretimine kadar savaşla ilgili her alanda bu teknoloji şirketleri boy gösteriyor.
Bu sayede zaten uzun zamandır bu şirketler üst düzey temsilcilerini hükümete danışman ve yönetici olarak verirken, emekli Pentagon ve CIA yetkilileri de bu şirketlerin yönetim kurullarına transfer oluyorlar.
Peki, bu şirketlerin Trump sevgisinin ardında ne var? Bunu birkaç başlık altında belirtmekte fayda var.
Öncelikle Trump’ın silahlanmayı arttıracağı, teşvik edeceği, tehditle ve şantajla müttefiklerini zorlayacağı, rakiplerini de pazarlık masasına oturtacağı anlaşılıyor. Bu ise hem ABD’nin kendi içinde hem de uluslararası alanda bu teknoloji şirketlerinin silah ve savaş endüstrisinden daha yoğun şekilde pay alacağını gösteriyor.
Yukarıda bahsettiğim bu şirketlerin aynı zamanda birer savaş şirketi oldukları hesaba katıldığında bu gelir kalemlerinde önemli artış olacaktır.
İkinci konu Çin ile teknoloji alanında süren mücadele. Çin bugün teknolojinin hemen her alanında ABD ile ciddi bir rekabet halinde ve bazı alanlarda daha ileride. Burada ABD ve İngiltere açısından temel korku Genel Yapay Zeka denilen düzeye ilk kimin geçeceği. Bu öyle bir aşama olarak tanımlanıyor ki genel yapay zekaya sahip olanın insanlığın kalanı üstünde endüstri devriminden daha büyük bir güce erişeceği tahmin ediliyor. Dolayısıyla bu şirketler Çin’deki şirketler gibi devlet desteği alamadıklarından şikayet ediyorlar. Trump yönetimi ile bu yönde desteğin artması bekleniyor.
Bununla ilgili bir diğer konu da Trump’ın pazarlıkçı tutumunun yeni imkanlar sunması ile ilgili. Örneğin Tiktok ABD’de yasaklanmıştı ama Trump bu kararın bir süre uygulanmasına engel oldu. Burada iki tür yaklaşım olabilir. İlki Tiktok şirketin yarısını ABD’li bir şirkete satar, yani o törende sıralanan patronlardan biri alabilir. İkincisi ise bu pazarlık üzerinden Çin pazarına giremeyen bu şirketlerin girmesi güvenceye alınır. Çin’in Büyük Siber Seddi ile ABD’li şirketlere kapanması bu şirketleri hem büyük bir pazardan mahrum bırakıyor hem de güvenlik ve istihbarat birimlerinin veri toplamasına engel oluyor. Ancak Çinli firmalar ABD’de faaliyet yürütebiliyor. Tiktok bu açıdan bir pazarlık nesnesi olabilir.
Üçüncü konu, hem Demokrat Parti’nin hem de Avrupa Birliği'nin teknoloji şirketlerini denetleme ve regüle etme çalışmalarının son dönemde hızlanması. Musk’ın Britanya hükümetini eleştiren twitler atmasından Almanya seçimlerine müdahalesine kadar birçok çabasının ardında bu ülkelerde gündemdeki yasaların olduğu biliniyor.
Gözetim kapitalizmi iş modelinin ve “blitzscaling”in bir şartı da olabildiğince serbest şekilde, hiçbir regülasyonun, yasal sürecin ve yaptırımın olmadığı bir ortamda faaliyet yürütmektir. Regülasyonlar ve denetim veri toplama, analizi, kategorizasyonu ve kişiye özgü hedefli reklam ve mesajın iletmesini sınırlıyor. Daha şimdiden Musk, yapay zeka için gerçek verinin tükendiğinden, sentetik veri ile yeni ürünlerin gelişmesinin zor olacağından yakınıyor.
Bugün ABD’de, İngiltere’de ve AB’de kripto varlıklara, özellikle kripto paralara yönelik anaakım yaklaşım güvensizlik üzerine kurulu. Toplumda yaygınlığı da oldukça sınırlı. Bu açıdan ülkemizden çok farklı bir tablo var. ABD’de ancak geçen yıl yatırım firmalarının kripto almasına izin verildi ama halen temkinli bir yaklaşım hakim.
Trump kripto piyasasında regülasyonun kaldırılacağını ve kripto varlıkların destekleneceğini belirtiyor. Bu durum kripto varlıkların teknolojik temeli olan blokzincirinin geliştirilmesi ve yeni iş ve yatırım imkanlarının açığa çıkmasına neden olabilir.
Trump’ın seçilmesinden bu yana Bitcoin ve diğer kripto paralarda görülen yüksek artış ivmesini sürdürebilir.
Trump’ın ilk işlerinden biri iklim krizine yönelik kararları iptal etmesi ve Paris Anlaşması'ndan çekilmek oldu. Bunun da teknoloji şirketleriyle doğrudan ilişkisi var.
Yapay zeka alanında bahsedilen trilyonluk yatırımlarla atılımların yapılması için büyük veri merkezlerine ihtiyaç var. Bu veri merkezleri ise yüksek oranda su ve enerji harcıyor. Halihazırdaki veri merkezlerinin harcadığı enerji birçok gelişmiş ülkenin harcamasına denk veya daha da fazla. Bahsedilen yatırımlar ile bu yönde talep daha da artacak. Ancak iklim krizi ve net sıfır hedefleri kapsamında çıkarılan yasalar ile bu adımların kısıtlanması ve bir çare bulunana kadar ertelenmesi ihtimal dahilinde.
Bununla birlikte en büyük rakip olan Çin’in kömür ve diğer yeraltı madenlerini çıkarmakla birlikte güneş ve rüzgar başta olmak üzere yenilenebilir enerjide kısa sürede dünya lideri olması, yine elektrikli araba gibi alanlarda hızlı şekilde dünya lideri olması, bu araçların geliştirilmesi için ihtiyaç duyulan ender değerli madenlerin önemli kısmını kontrolüne alması gibi olgular ABD’de kaygı yaratıyor. Dolayısıyla bir yandan müttefiklerden rakiplere Trump üzerinden baskı yaratılırken (ABD malı kullanılması ve kaynakların kontrolü) bu yönde yatırımlarının iklim nedeniyle engellenmesi de gündemden çıkıyor.
Trump’ın ilk seçim döneminde bunu yorumlayan birçok siyaset bilimci ABD’de toplumun iki yönde polarize olduğunu iddia ediyordu. Bir yandan dijital ve küresel sistemle bütünleşmiş, sahillerde oturan, eğitimli insanlar bulunuyor. Bunlar Demokrat Parti'yi destekliyorlar ve Silikon Vadisi şirketleri ve Kaliforniya ideolojisi denilen liberteryen yaklaşım da bu süreci ilerleten ana güç. Diğer yanda otomasyondan, teknolojiden korkan, işsizlik tehdidi altında olan, iklim sebebiyle madenleri ve fabrikaları kapatılan geleneksel işçi sınıfı ile orta ve güney ABD’nin köylüleri var. Bunlar da Cumhuriyetçi Parti'nin etrafında toplanıyor. Hatta birçok analizde ABD’de sınıf savaşı olmadığı, sektörler arası rekabet olduğu iddia edilir. Cumhuriyetçiler gelince maden, ağır sanayi, petrol sektörlerinin patronları ve işçileri birlikte sevinirken Demokratlar gelince onlar kaybediyor ve sahillerdeki teknoloji ve finans şirketleri ile orada çalışanlar kazanıyor. Trump’ın ikinci döneminin ilk haftasındaki gösterilerle artık bu akademik lafazanlıklar son bulacaktır.
Bu milyarderler yalnızca birer teknoloji şirketinin patronları değiller. Aynı zamanda ABD devletiyle, onun savaş ve istihbarat endüstrisi ve bürokrasisi ile sıkı ilişkilere sahip olan, söz sahibi olan şahıslar. Artık bu yönde daha açık, daha görünür, daha pervasız ve daha saldırgan olacaklarını anlıyoruz.
Tüm dünyada milyarlarca insandan veri toplayan ürünleri üreten Google, Meta, Microsoft, Amazon, Palantir gibi şirketlerin en üst düzeyde, dünyanın en zenginleri listesinde yer alan milyarder patronları tarafından temsil edilmesi bir ilkti. Elon Musk’ın Trump’ın seçim döneminde ve Avrupa’daki seçimlerde twitter/X üzerinden aktif şekilde müdahil olması ve milyonlarca dolar dağıtması yeni yeni kanıksanırken Musk’ın tercihinin ve yaklaşımının ona özgün olmadığı ve Silikon Vadisi denilen tüm şirketleri kapsadığı ilan edilmiş oldu.
Bu gösterinin hemen ardından bir başka gösteri ile bu kez chatGPT’nin arkasındaki OpenAI, Oracle ve Softbank Microsoft’un ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin devlet yatırım ofisinin desteğinde 500 milyar dolarlık yapay zeka yatırımını Trump’ın önünde, ona övgüler düzerek ilan ettiler.
Bir fotoğraf karesine tüm oligarşinin girmesi ilginç ama şaşırtıcı bir durum değil, çünkü bu şirketler uzun süredir ABD devletiyle iç içeler ve bunları birbirinden ayırmak mümkün değil.
Gözetim kapitalizmi iş modeli
Bu teknoloji şirketleri gözetim kapitalizmi denilen iş modelini geliştiren, bu sayede kısa sürede dünyanın en güçlü şirketleri haline gelmeleri ile dikkat çekiyorlar. Microsoft ve Apple gibi şirketlerin geçmişini 1970'lere kadar götürmek mümkün olsa da, Google ve Meta 30 yıl öncesinde yoktu veya OpenAI 15 yıl öncesinde bilinmiyordu. Kurucularının halen yönettiği, geleneksel olmayan ve ekonomik ve politik açılardan yıkıcı, değiştirici, sarsıcı özellikleri olan ve küresel düzeyde faaliyet yürüten şirketler.
Bu iş modeli yapay zeka ve veri analitiği kullanarak kullanıcıların verilerini analiz eden, onları kategorize eden ve bu sayede onlara kişiselleştirilmiş, hedefli, özel reklamlar gösteren bir iş modeline dayanıyor. Bu sayede ürünlerini hedef kitleye ulaştırmak isteyen şirketler için oldukça az bütçeyle önceki dönemlerde mümkün olmayan düzeyde, doğrudan pazarlama yapmak mümkün oluyor. Dolayısıyla kullanıcıların sayıları ne kadar çoksa ve insanlar ne kadar fazla paylaşım yapıyorlarsa bu şirketlerin kullanıcıları gözetlemesi, verilerini analiz etmesi, ona uygun ürünler sunması, onları belirli ürünleri almada ve davranışları sergilemede motive ve manipüle etmesi mümkün oluyor.
Trump’ın toplantısında Elon Musk’ın Nazi selamı vermesi gündem oldu ancak sadece bununla sınırlı değil. Bu teknoloji şirketlerinin ilk kuruldukları dönemde, zarar etme pahasına, en kısa sürede, olabildiğince yüksek sayıda kullanıcıya ulaşma çabası iş modellerinin önemli bir şartı. Milyonların, yüz milyonların Facebook, Meta, Google veya Amazon kullanması şirketin başarısında yani söz verdiği veri analitiğini doğru şekilde yerine getirip müşterilerini memnun etmesinde kritik öneme sahip ve buna Blitzscaling deniliyor. Blitzscaling ise Nazi Almanyası'nın dünya savaşında düşmanlarını yenmede uyguladığı savaş taktiğinin ismi. Dolayısıyla teknoloji şirketi patronlarının Nazilerle ilişkisinin bir geçmişi var.
Teknoloji şirketleri ve askeri-istihbarat-güvenlik endüstrisi
Bu veri analizinin sadece pazarlama için değil diğer alanlarda da etkili sonuçlar doğurduğu kısa sürede anlaşıldı. Trump’ın ilk seçildiği dönemde Cambridge Analytica skandalı olarak bilinen süreçte bu veriler üzerinden hedefli ve kişiselleştirilmiş siyasi mesajların iletilmesi sayesinde toplumu polarize etmenin ve oy verme davranışlarını etkilemenin mümkün olduğu görüldü.
Veri analizi ve yapay zeka ile bu verinin işlenmesi ve bununla insan davranışlarının kategorize edilmesi ve tahmin edilmesi kitlesel düzeyde toplumların davranışlarını “öngörmeyi” ve buna uygun şekilde “yönlendirmeyi” mümkün kılıyor. Yapay zekanın zaten en önemi vaadi, geçmişteki verilerle anlık verilerin incelenmesi üzerinden, “normal şartlar altında”, gelecekte ne olacağının öngörülmesidir. Bu da sadece şirketleri değil devletleri ve bilhassa askeri ve istihbarat birimlerinin ilgisini çeken, rüyalarını süsleyen bir imkan sunuyor. Bu nedenle bu teknolojilerin en yaygın şekilde kullanıldığı alanlar arasında savaş teknolojileri, suçun tespiti ve toplumsal hareketlerin tahmini ve önlenmesi olması şaşırtıcı değil.
Dolayısıyla bu şirketler sadece birer teknoloji şirketi değiller. Aynı zamanda birer savaş ve silah şirketi olarak görülmeliler. 2023 yılında ABD’nin en büyük silah-güvenlik endüstrisi şirketi Amazon’du. Çünkü Amazon sadece tüketiciye ürün satmıyor, aynı zamanda cloud/bulut sistemi ile Pentagon ve CIA gibi kurumların tüm çalışmalarına dijital hizmetler sunuyor. Askeri sözleşmeler için IBM, Microsoft, Google, Amazon birbirleriyle yarışıyor ve aralarında çeşitli ihalelere dair davalar devam ediyor. Bu şirketlerin aslında en büyük gelir kapısı ABD ordusu, istihbaratı ve diğer silah ve savaş şirketleri.
Dolayısıyla Musk’ın, Virgin ve Amazon’un büyük oranda hükümet hibeleri ve sözleşmeleri ile gerçekleştirdiği uzay yarışı sadece Mars’ı kolonize etmekle veya uzaya turist çıkarmakla ilgili değil, esasen askeri ve istihbarat amaçlı çalışmalar. İnsansız hava uçaklarından otonom silahlara ve robot askerlerin ve robot köpeklerin üretimine kadar savaşla ilgili her alanda bu teknoloji şirketleri boy gösteriyor.
Bu sayede zaten uzun zamandır bu şirketler üst düzey temsilcilerini hükümete danışman ve yönetici olarak verirken, emekli Pentagon ve CIA yetkilileri de bu şirketlerin yönetim kurullarına transfer oluyorlar.
Trump’tan ne bekliyorlar?
Peki, bu şirketlerin Trump sevgisinin ardında ne var? Bunu birkaç başlık altında belirtmekte fayda var.
a. Silahlanma
Öncelikle Trump’ın silahlanmayı arttıracağı, teşvik edeceği, tehditle ve şantajla müttefiklerini zorlayacağı, rakiplerini de pazarlık masasına oturtacağı anlaşılıyor. Bu ise hem ABD’nin kendi içinde hem de uluslararası alanda bu teknoloji şirketlerinin silah ve savaş endüstrisinden daha yoğun şekilde pay alacağını gösteriyor.
Yukarıda bahsettiğim bu şirketlerin aynı zamanda birer savaş şirketi oldukları hesaba katıldığında bu gelir kalemlerinde önemli artış olacaktır.
b. Çin ile rekabet
İkinci konu Çin ile teknoloji alanında süren mücadele. Çin bugün teknolojinin hemen her alanında ABD ile ciddi bir rekabet halinde ve bazı alanlarda daha ileride. Burada ABD ve İngiltere açısından temel korku Genel Yapay Zeka denilen düzeye ilk kimin geçeceği. Bu öyle bir aşama olarak tanımlanıyor ki genel yapay zekaya sahip olanın insanlığın kalanı üstünde endüstri devriminden daha büyük bir güce erişeceği tahmin ediliyor. Dolayısıyla bu şirketler Çin’deki şirketler gibi devlet desteği alamadıklarından şikayet ediyorlar. Trump yönetimi ile bu yönde desteğin artması bekleniyor.
Bununla ilgili bir diğer konu da Trump’ın pazarlıkçı tutumunun yeni imkanlar sunması ile ilgili. Örneğin Tiktok ABD’de yasaklanmıştı ama Trump bu kararın bir süre uygulanmasına engel oldu. Burada iki tür yaklaşım olabilir. İlki Tiktok şirketin yarısını ABD’li bir şirkete satar, yani o törende sıralanan patronlardan biri alabilir. İkincisi ise bu pazarlık üzerinden Çin pazarına giremeyen bu şirketlerin girmesi güvenceye alınır. Çin’in Büyük Siber Seddi ile ABD’li şirketlere kapanması bu şirketleri hem büyük bir pazardan mahrum bırakıyor hem de güvenlik ve istihbarat birimlerinin veri toplamasına engel oluyor. Ancak Çinli firmalar ABD’de faaliyet yürütebiliyor. Tiktok bu açıdan bir pazarlık nesnesi olabilir.
c. Regülasyon
Üçüncü konu, hem Demokrat Parti’nin hem de Avrupa Birliği'nin teknoloji şirketlerini denetleme ve regüle etme çalışmalarının son dönemde hızlanması. Musk’ın Britanya hükümetini eleştiren twitler atmasından Almanya seçimlerine müdahalesine kadar birçok çabasının ardında bu ülkelerde gündemdeki yasaların olduğu biliniyor.
Gözetim kapitalizmi iş modelinin ve “blitzscaling”in bir şartı da olabildiğince serbest şekilde, hiçbir regülasyonun, yasal sürecin ve yaptırımın olmadığı bir ortamda faaliyet yürütmektir. Regülasyonlar ve denetim veri toplama, analizi, kategorizasyonu ve kişiye özgü hedefli reklam ve mesajın iletmesini sınırlıyor. Daha şimdiden Musk, yapay zeka için gerçek verinin tükendiğinden, sentetik veri ile yeni ürünlerin gelişmesinin zor olacağından yakınıyor.
d. Kripto varlıklar
Bugün ABD’de, İngiltere’de ve AB’de kripto varlıklara, özellikle kripto paralara yönelik anaakım yaklaşım güvensizlik üzerine kurulu. Toplumda yaygınlığı da oldukça sınırlı. Bu açıdan ülkemizden çok farklı bir tablo var. ABD’de ancak geçen yıl yatırım firmalarının kripto almasına izin verildi ama halen temkinli bir yaklaşım hakim.
Trump kripto piyasasında regülasyonun kaldırılacağını ve kripto varlıkların destekleneceğini belirtiyor. Bu durum kripto varlıkların teknolojik temeli olan blokzincirinin geliştirilmesi ve yeni iş ve yatırım imkanlarının açığa çıkmasına neden olabilir.
Trump’ın seçilmesinden bu yana Bitcoin ve diğer kripto paralarda görülen yüksek artış ivmesini sürdürebilir.
e. İklim krizi
Trump’ın ilk işlerinden biri iklim krizine yönelik kararları iptal etmesi ve Paris Anlaşması'ndan çekilmek oldu. Bunun da teknoloji şirketleriyle doğrudan ilişkisi var.
Yapay zeka alanında bahsedilen trilyonluk yatırımlarla atılımların yapılması için büyük veri merkezlerine ihtiyaç var. Bu veri merkezleri ise yüksek oranda su ve enerji harcıyor. Halihazırdaki veri merkezlerinin harcadığı enerji birçok gelişmiş ülkenin harcamasına denk veya daha da fazla. Bahsedilen yatırımlar ile bu yönde talep daha da artacak. Ancak iklim krizi ve net sıfır hedefleri kapsamında çıkarılan yasalar ile bu adımların kısıtlanması ve bir çare bulunana kadar ertelenmesi ihtimal dahilinde.
Bununla birlikte en büyük rakip olan Çin’in kömür ve diğer yeraltı madenlerini çıkarmakla birlikte güneş ve rüzgar başta olmak üzere yenilenebilir enerjide kısa sürede dünya lideri olması, yine elektrikli araba gibi alanlarda hızlı şekilde dünya lideri olması, bu araçların geliştirilmesi için ihtiyaç duyulan ender değerli madenlerin önemli kısmını kontrolüne alması gibi olgular ABD’de kaygı yaratıyor. Dolayısıyla bir yandan müttefiklerden rakiplere Trump üzerinden baskı yaratılırken (ABD malı kullanılması ve kaynakların kontrolü) bu yönde yatırımlarının iklim nedeniyle engellenmesi de gündemden çıkıyor.
Daha görünür, daha pervasız, daha saldırgan
Trump’ın ilk seçim döneminde bunu yorumlayan birçok siyaset bilimci ABD’de toplumun iki yönde polarize olduğunu iddia ediyordu. Bir yandan dijital ve küresel sistemle bütünleşmiş, sahillerde oturan, eğitimli insanlar bulunuyor. Bunlar Demokrat Parti'yi destekliyorlar ve Silikon Vadisi şirketleri ve Kaliforniya ideolojisi denilen liberteryen yaklaşım da bu süreci ilerleten ana güç. Diğer yanda otomasyondan, teknolojiden korkan, işsizlik tehdidi altında olan, iklim sebebiyle madenleri ve fabrikaları kapatılan geleneksel işçi sınıfı ile orta ve güney ABD’nin köylüleri var. Bunlar da Cumhuriyetçi Parti'nin etrafında toplanıyor. Hatta birçok analizde ABD’de sınıf savaşı olmadığı, sektörler arası rekabet olduğu iddia edilir. Cumhuriyetçiler gelince maden, ağır sanayi, petrol sektörlerinin patronları ve işçileri birlikte sevinirken Demokratlar gelince onlar kaybediyor ve sahillerdeki teknoloji ve finans şirketleri ile orada çalışanlar kazanıyor. Trump’ın ikinci döneminin ilk haftasındaki gösterilerle artık bu akademik lafazanlıklar son bulacaktır.
Bu milyarderler yalnızca birer teknoloji şirketinin patronları değiller. Aynı zamanda ABD devletiyle, onun savaş ve istihbarat endüstrisi ve bürokrasisi ile sıkı ilişkilere sahip olan, söz sahibi olan şahıslar. Artık bu yönde daha açık, daha görünür, daha pervasız ve daha saldırgan olacaklarını anlıyoruz.